Doların yükselişi ve düşüşü: Küresel ekonomide Amerikan egemenliği

Yayınlama: 09.09.2023 11:26:00 Güncelleme: 09.09.2023 11:30:29

Doların yükselişi ve düşüşü: Küresel ekonomide Amerikan egemenliği

EKONOMİ BORSA GAZETESİ

Günümüzde küresel ekonomi, Amerika Birleşik Devletleri'nin sahip olduğu doların egemenliği altında bulunuyor. Dünya genelinde en çok rezerv para olarak tutulan, uluslararası ticarette kullanılan ve yatırım aracı olarak kabul edilen para birimi ABD dolarıdır. Ancak bu durum her zaman böyle değildi ve böyle de devam etmeyecek gibi duruyor.

Günümüzde, bazı gelişmiş ekonomiler (örneğin Kanada), birkaç Arap ülkesi ve bazı gelişmekte olan ekonomiler dahi para politikalarını ABD dolarına endekslemiş durumda. Hatta bazı ülkeler, geçmişte ve günümüzde para birimlerini doğrudan ABD dolarına bağlamışlardır. Ancak, unutulmaması gereken bir nokta, ABD dolarının küresel egemenliği her zaman böyle olmadığıdır. ABD'nin küresel bir güç haline gelmesi ve doların bu egemenliğini kazanması, önceden Birleşik Krallık sterlininin hakim olduğu bir dönemden gelmektedir.

Bu tarihsel gelişimi anlamak için, paranın yakın tarihine kısaca göz atalım. İngiltere Merkez Bankası'nın 1694 yılında kurulmasından önce, İngiliz tüccarlar, kendilerine altınlarını emanet eden kişilere bu altınları emanet olarak aldıklarına dair yazılı senetler veriyorlardı. Bu senetler, yalnızca kişilerin sahip oldukları altını göstermekle kalmayıp, aynı zamanda ticari işlemlerde de kullanılıyordu. Bu uygulama, tüccarları bir tür banka haline getiriyordu. İşte dünyanın ilk merkez bankası olarak kabul edilen İngiltere Merkez Bankası bu sistemi kontrol etmek için kuruldu.

İngiltere Merkez Bankası'nın kurulmasının ardından, 19. yüzyılın başlarında İngiltere'nin bastığı kağıt paralar çoğaldı ve bu paraların arkasında altın karşılığı olduğu garanti edildi. İngiltere Merkez Bankası tarafından basılan her banknot, belirli bir miktar altınla destekleniyordu. Bu altın standardı, diğer merkez bankaları tarafından da benimsendi ve piyasada dolaşan her banknot, altın cinsinden bir karşılığa sahip konuma gelmeye başladı. Ancak I. Dünya Savaşı sırasında, hükümetler yüksek borçlar ve savaş tazminatları nedeniyle para basmaya başladılar. Özellikle I. Dünya Savaşı döneminde küresel altın arzının küresel büyümenin gerisinde kalıyor olması, bazı ülkeleri daha da zor bir duruma soktu. Bu dönemde bu ülkelerin bazıları, paralarını altın karşılığı basmak yerine, değer olarak Amerikan dolarına endekslediler. Böylece aslında paraları, altın standardına sağlam bir şekilde bağlı olan ABD dolarının bir fonksiyonu haline geliyordu.

1914’de 1. Dünya Savaşı’nın başlaması ile Almanya altın standardını ilk terk eden ülkeler arasında yer aldı. 1931 yılında ise İngiltere, sonradan pişman olacağı bir hamle yaparak altın karşılığı para basma pratiğini rafa kaldırdı. Sonradan durumu düzeltmek için tekrar altın standardına geri dönmeye çalışsa da başarılı olmadı. Bu durum İngiltere’nin finansal merkez konumunu, Amerika Birleşik Devletleri’ne kaptırması ile sonuçlandı. Altın standardını terk eden ülkelerin yanında Amerika bu sistemi devam ettirdi. Altın karşılığı para basmayı reddeden ülkeler ise, rezerv para olarak altına endeksi olan ABD dolarını tutmaya başladılar.

Savaşın ardından, diğer ülkelerin paraları karşılıksız hale geldiğinde, insanlar Amerikan dolarını daha güvenilir bir alternatif olarak gördüler. Bu dönemde, para akışı Kıta Avrupa'sı ve İngiltere'den Amerika'ya kaydı. Amerika, bu yüksek miktardaki döviz girişini yeni yatırımlarla değerlendirdi ve savaş sonrası dönemde diğer ülkelerin küresel ticaretteki boşluğunu doldurmayı başardı.

1944 yılında, Bretton Woods Konferansı'nda kabul edilen yeni para sistemi, ABD dolarını tek konvertibelli para birimi haline getirdi. Dolar, 35 dolarlık bir karşılığı olan 1 ons altınla sabitlendi ve ABD dolarının altın karşılığı basılmasına devam edildi. Ancak, 1971'de Vietnam Savaşı'nın mali yükü nedeniyle ABD, altın standardını terk etti ve bu kavram sona erdi.

Buna rağmen, ABD doları hala küresel olarak en çok kabul gören ve kullanılan para birimi olmaya devam ediyor. 2021 yılında Amerikan Doları, dünya rezerv paralarının yüzde 59,5'ini oluşturarak lider konumdaydı. Ayrıca, 2020'de küresel borcun yüzde 57'si Amerikan doları cinsinden ifade edildi. ABD dolarının gücünün bir göstergesi de Fed tarafından oluşturulan "Uluslararası Para Birimi Kullanım Endeksi"dir ve 2020'de ABD doları bu endekste yüzde 66,6'lık bir paya sahipti.

BİR ŞEY HER ZAMAN GÜÇLÜ KALAMAZ

Dünya tarihinde ne bir devletin egemenliği ne de bir bireyin şirketin veya kurumun başarısı sonsuza kadar sürmemiştir. Ne Cengiz Han tarafından kurulan ve bilinen dünyanın yüzde 22’sini kontrol eden Moğol İmparatorluğu, ne de Martin Luther tarafından yıkılan kilise hakimiyeti, sonsuza kadar sürmedi. İşte Amerikan dolarının egemenliğinin sonu da bazı ekonomistlere göre yaklaşmaya başladı. Aynı Cengiz Han’ın Moğol İmparatorluğu ve cennetten arsa satan kilisenin hakimiyeti gibi.

İngilizcede "de-dolarizasyon" olarak adlandırılan "dolarsızlaşma" veya "dolarsızlaştırma" olarak Türkçeye çevrilebilecek bir kavram, son zamanlarda daha fazla önem kazanmış durumda. Bu konu ayrıca uzun bir süredir ekonomi ve finans dünyasının gündemini meşgul ediyor. Bu kavramın son dönemde daha sık dile getirilmesinin ve JP Morgan ve Goldman Sachs gibi üst düzey finansal güçlere sahip yatırım bankaları tarafından raporlarda ele alınmasının temel nedenlerinden biri, Çin, Rusya-Ukrayna ve Amerika üçgeninde şekillenen bir güç çatışması.

Amerika Birleşik Devletleri'nin bir dönem Rusya ile soğuk savaşa girdiği gibi, günümüzde de aynı Amerika, kendi ekonomik egemenliğini tehdit eden Çin ile ekonomik bir savaş içerisinde bulunuyor. Çin, uzun bir süredir dünya ticaretinde egemen olan doların bu pozisyonundan rahatsız. Bu rahatsızlığın en büyük nedenlerinden biri, Amerika Birleşik Devletleri'nin doların hakimi olmasından dolayı sahip olduğu yaptırım gücü. Bu yaptırım gücünün somut bir örneğini Rusya-Ukrayna savaşı sırasında görmek mümkün.

Amerika'nın savaşın başlamasıyla birlikte Rusya'ya yönelik uyguladığı yaptırımların büyük bir kısmı, Rusya'yı küresel ticaretin dışına itme amacı taşıyor. Ayrıca, uygulanan yaptırımlar Rusya'nın dolar cinsinden ticaret maliyetini de artırıyor. Çünkü küresel para transferi sistemlerinin çoğu, ABD dolarına dayalı. Dolayısıyla dolara ne kadar kolay erişebiliyorsanız o kadar rahat ticaret yapıyorsunuz.

Rusya'nın bu sisteme dışlanması, Çin'in endişelerinin temelsiz olmadığını gösterdi. Dolayısıyla bu durum, Amerikan’ın bu egemenliğinden rahatsız olan bazı ülkeleri tedirgin etti. Bu nedenle bu ülkeler, "Neden kendi para birimimizle ticaret yapmıyoruz?" sorusunu kendilerine sormaya başladılar. Son zamanlarda çok fazla gündemde olan ve BRICS olarak bilinen Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'nın oluşturduğu grup bu soruya yanıt bulamak içi toplandı.

DE-DOLARİZASYON MÜMKÜN MÜ?


Amerika merkezli yatırım bankası ve finansal hizmetler kuruluşu olan JP Morgan'a göre, özellikle Rusya-Ukrayna arasındaki savaş, Amerika karşıtı olmayan hatta Amerika ile müttefik olan neredeyse bütün ülkelerde bir korku yarattı. Olası bir siyasi kriz esnasında, Amerika'nın sahip olduğu dolar gücü sebebiyle istediği ekonomik yaptırımı uygulayabilmesi ve ülkeleri anında küresel ticaretin dışına itebilmesi, savaşın başlamasının ardından ülkeleri kendi yerel para birimleri ile ticaret yapmaya sevk etmiş gibi duruyor. Özellikle az önce bahsettiğimiz gibi yerel para cinsinden ticareti teşvikte Çin'in payı büyük. Bununla birlikte bir süredir aslında baskın bir döviz krizi yaşayan Arjantin gibi ülkelerin de BRICS'e dahil olma girişimi, doların hakimiyetine karşı bir rahatsızlığın ve endişenin olduğunu en net göstergesi.

Peki Amerikan dolarını tahtından indirecek olan para birimi hangisi? JP Morgan raporuna göre, Çin para birimi Yuan, ABD dolarının hakimiyetini kırmak ve küresel ticarette daha sık tercih edilen bir para birimi olmak için uzun bir süredir çaba gösterse de bunu pek başarabilmiş değil. Aktarılan bilgilere göre güncel olarak SWIFT mekanizması kullanılarak gerçekleştirilen transfer işlemlerinin yüzde 43'ü dolar ve yüzde 32'si Euro'dan oluşurken yalnızca yüzde 2,3'lük küçük bir kısmı Çin'in yerel para birimi Yuan'dan oluşuyor. Dolayısıyla Çin'in doların egemenliğini hemen ele geçirmesi hatta gelecekte bir tarihte bunu tek başına yapması pek mümkün gözükmüyor. JP Morgan Küresel Döviz Stratejisi Araştırma Ekibi Eş Başkanı Meera Chandan konu hakkında "Rakipler açısından Çin, Yuan'ı uluslararasılaştırmaya çalışıyor. Ancak Yuan'ın küresel ayak izi, her yıl büyümesine rağmen hala küçük ve bu, reform gerektiren uzun bir süreç olacak" ifadelerine raporda yer vererek aslında bu durumun zorluğunu gözler önüne seriyor.

Bununla birlikte ekonomistler, küresel ticarette doların hakimiyetinin istikrarlı olduğunu belirtseler de rezerv para birimi olma özelliğinin bir miktar gerilediğini söylüyorlar. 1999 yılında ABD dolarının küresel rezervler içerisindeki payı yüzde 71 seviyesindeyken, 2022 yılında yüzde 58'e kadar gerilemiş durumda. Bu aslında doların küresel hegemonyasının yıllar içerisinde zaten yavaş yavaş gerilediğine dair net bir gösterge.

Doların gelecekte herhangi bir tarihte gücünü yitireceği ve tahtını başka bir para birimine bırakacağı neredeyse kesin. Yine de bunun hemen anında olacağını söylemek doğru olmaz. Nasıl ki imparatorluklar bir günde yıkılmıyorsa, dolar da tahtını bir günde kaybetmeyecek. JP Morgan ekonomistleri tarafından belirtildiği üzere, güncel olarak bir de-dolarizasyon akımı mevcut olsa da, doların küresel ekonomi üzerindeki baskın gücü, onun sistemdeki gücünün hızla azalmasına engel oluyor. Dolayısıyla uzun bir süre daha doların egemen para birimi olacağını söylemek mümkün.