Dr. Berra Doğaner: Türkiye’nin en önemli ve öncelikli sorunu döviz likiditesi

Yayınlama: 17.06.2023 10:55:00 Güncelleme: 17.06.2023 10:56:02

Seçim maratonu bitti ve ekonominin dümenine Mehmet Şimşek geçti. Piyasalar az da olsa rahat bir nefes aldı. Şimdi de gözler önümüzdeki hafta açıklanacak faiz kararında. Piyasalar olası faiz artışına nasıl tepki verecek? Döviz ve borsa bu karardan nasıl etkilenecek? Yatırımcı bundan sonra nasıl bir aksiyon alacak? Piramit Menkul Değerler Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Berra Doğaner, tüm bu soruların cevabını Ekonomi Borsa Gazetesine anlattı…

Dr. Berra Doğaner: Türkiye’nin en önemli ve öncelikli sorunu döviz likiditesi

SERAP SÜRMELİ

-Seçim maratonu sona erdi ve ekonomi yönetiminin başına Mehmet Şimşek getirildi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Zorlu geçen iki seçimin bitmesi bile piyasalara genel olarak rahatlama getirdi. Seçim öncesi iş dünyasında önemli kararlar seçim sonrasına ertelenmişti. Belirsizlik çok artmıştı. Seçimin tamamlanması ile belirsizlik ortadan kalktı ve Türk halkı seçim öncesi ile aynı yönetim biçiminin devamını tercih etti. Seçim sonrası ise hem yeni kabine hem de Sayın Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanması piyasalarda olumlu karşılandı. Sayın Şimşek’ten beklentiler noktasında daha önceki yıllardaki bakanlık deneyimi ve yabancı kuruluşlarla ilişkisi ön plana çıkıyor. Şu anda Türkiye’nin en önemli ve bir numaralı sorunu döviz likiditesidir. Döviz ülkemizde öyle bir ürün ki tek satıcısı Merkez Bankası, onun karşısında herkes alıcı ve satıcının da stok sorunu var. Bu sağlıksız durum nedeniyle Türkiye’nin ciddi bir döviz likiditesine, döviz arzına, döviz girdisine ihtiyacı var. Bunu sağlayabilme ihtimali olan bir isim Mehmet Şimşek. Bunu borç olarak sağlar veya bunu doğrudan yatırım olarak sağlar veya sıcak para olarak sağlar ama bir şekilde döviz likiditesine erişim konusunda başka herhangi bir isme göre daha imkanı olan bir isim diyebiliriz, Mehmet Şimşek için. Onun için de Sayın Şimşek’in atanmasını piyasalar tabii ki olumlu karşıladı.

İlaveten Sayın Mehmet Şimşek göreve geldiğinde piyasaların duymaktan hoşlanacağı ve doğru bulduğu bir söylem belirledi. Türkiye’nin rasyonel politikalara dönmekten başka çaresi olmadığını belirtti. Attığı tweet’lerde şeffaf, tutarlı, hesap verebilir bir ekonomik çerçeve ortaya koydu diyebiliriz. Ancak uygulanacak politikaların detayları henüz belli değil. Piyasalar asıl yönünü bu politikaları duyduğunda belirleyecek.

Elbette daha her şey çok yeni, Sayın Şimşek göreve geldiğinde önce kadrolarını oluşturacağını açıkladı. İlk olarak Merkez Bankası’nın başına Hafize Gaye Erkan’ı önerdi ve bu atama gerçekleşti. Başka atama ve görev değişiklikleri de yaşanacaktır. Brifingler alacaktır, ekonomik görünümün tam olarak resmini çekecek ve uygun politikaları belirleyip açıklayacaktır. Sayın Şimşek eski uygulamalarından biliyoruz ki sözlü yönlendirmeleri de seven ve iletişimi güçlü bir bakandır. Hem sözlü yönlendirmeler yapacak hem de plan program açıklayacaktır.

Bu arada yeni Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan henüz bir açıklama yapmadı, 22 Haziran’a kadar da yapmasını beklemiyorum. Piyasalar açısından 22 Haziran’daki TCMB toplantısı çok önemli olacak.  Toplantıda Merkez Bankası muhakkak faiz artıracaktır, aksi sürpriz olur. Bana göre politika faizi yüzde 20-25 noktasına kadar çıkartılacaktır. Aslında bu konuda iki yaklaşım var. Benim beklentim bir kerede yüzde 20-25’lere çıkartması ve burada bir süre durup, bunun etkilerini tartıp akabinde enflasyondaki gidişata göre karar vermeye devam etmesidir. Diğer taraftan küçük küçük artırımlar yapar diye düşünenler de var. Ama dediğim gibi benim kişisel fikrim bir seferde büyük bir artış yapılacağı yönünde.

Bu arada 22 Haziran faiz kararı sonrası açıklanacak Para Politikası Kurulu metnini bütün piyasa çok dikkatli okuyacağız. Bir önceki metinle 22 Haziran’da açıklanacak metni noktasına virgülüne kadar karşılaştıracağız ve yeni dönemin ipuçlarını arayacağız.  Merkez Bankası’nın yeni dönemdeki politikalarını duymamız açısından Para Politikası Kurulu metni ve Sayın Başkanın konuşmaları çok önemli olacak.

“22 HAZİRAN SONRASI DÖVİZ KURUNDA BİR FELAKET SENARYOSU BEKLEMİYORUM”

 -Kur ve borsa için kısa ve orta vadede öngörünüz nedir? Yatırımcı nasıl bir aksiyon almalı?

Seçimden önce hemen hemen her analist, seçimden sonra sonuç ne olursa olsun dolar kurunun 24-25 bandına çıkacağını ifade ediyordu. Aynen bu da gerçekleşti. TL, son bir ayda yaklaşık yüzde 20’lik bir değer kaybı yaşadı. Muhtemelen TCMB satışları durdurulsaydı kurdaki artış daha kuvvetli olacaktı, ama Merkez Bankası yol haritasını açıklayana kadar bir anda bu sıçramanın olması istenmedi, politikaların belirlenmesine ve faiz kararı açıklanana kadar eski uygulamaların devamına karar verildi. Sonuç olarak dövize müdahale hala devam ediyor. Dolayısıyla 22 Haziran’a kadar dövizde küçük küçük tırmanışlar devam edecektir diye düşünüyorum. Ama 22 Haziran sonrası da döviz kurunda bir felaket senaryosu beklemiyorum. Kısa vadede 25 TL, yıl sonuna kadar da 30 TL dolar kuru tahminim var diyebilirim. Ama dediğim gibi bunun üstünde bir felaket senaryom yok.

Endekse gelirsek;  geçtiğimiz son bir ayda endeks yüzde 13 oranında artış kaydetti. Bakın kur sene başından beri yüzde 26 arttı, endeks ise son bir ayda yüzde 13 artmasına rağmen yıla başladığı seviyenin hala yüzde 1,5 altında. Yılbaşından bu yana neredeyse 6 ay geçmesine rağmen, endeksin reel bir artışından bahsedemiyoruz maalesef. Fiyat/kazanç oranı ve değerlemeleri itibariyle hisse senetleri gayet uygun seviyelerde ve şirketler kar etmeye devam ediyor. Ama endeks kayda değer bir artış yakalayamıyor. Öte yandan genelde değer artışı yaşayan şirketlerin BIST-100 şirketleri olduğunu görüyoruz. Bakın şu anda borsada 500 kadar şirket var ve bunun yarısı kendi zirvesine göre yüzde 50 aşağıda. Yani borsa açısından çok ilginç bir dönem yaşıyoruz. Çok sayıda mutsuz borsa yatırımcısı var o anlamda. Hem genel ortalama fiyat/kazançlar olarak uygun bir piyasadan hem de birçok hissede zirvesinin yarısında olan bir piyasadan bahsediyoruz. Tabi bu hisselerin zirvesinden çok uzaklaşmış olması çok ucuz olduğu anlamına gelmiyor. Belki geçmişte o zirveler yanlıştı, hatta bazı hisse senetlerini çok pahalı hale getiren çıkışlar da oldu. Şimdi oralarda yüksek seviyelerde pozisyon alan çok sayıda yeni yatırımcı, mutsuz bir şekilde bekliyor. Yani seçim sonrası borsada öyle beklenildiği kadar kuvvetli bir çıkış olmadı, çok genele yayılan bir çıkış yaşamadık açıkçası.

Borsa açısından zorluklar kadar fırsatlar da var tabi ki. Zorluk, faiz oranlarının yükselecek olması. Eğer borsanın alternatifi mevduatsa ki yüzde 45-47 oranlarını duyuyoruz mevduat faizlerinde.  Yüzde 45-47 gayet güzel bir faiz oranı. Üstelik kur korumalı. Şu anda endeks 5.400 civarı desek bunun yüzde 47 artması demek 2.500 puan daha artıp endeksin 7 binli seviyelere gelmesi gerekiyor. Endeks 7 bine gelirse ancak o zaman mevduat faizini yakalayacak. Mevduata göre hisse senedi riskli bir yatırım olduğu için bir de risk primi eklemek lazım. Demek ki endeks 8 binli puanlara gelirse mevduata eş bir getiri elde edecek. Bu olur mu? Bir anda çok zor, benim yıl sonu endeks tahminim 6.000-7.000 bandı. Özetle şu anda artan mevduat faizleri, yeni taze kaynağın borsaya yönelmesini yavaşlattı. Halen kurumsal yatırımcı, bireysel emeklilik sistemi ve portföy çeşitlendirmesi yapmak isteyen yatırımcılardan sınırlı girişler oluyor. Geçen seneki ralli havası şu an için yok. Dolayısıyla borsanın önündeki en büyük sıkıntı yükselen faiz oranlarıdır. Yükselen oranlar taze para girişini yavaşlattığı gibi şirket değerlemeleri açısından da negatif bir etki yaratıyor.

Borsada fırsat ne derseniz? Kurun yükselmesinden ötürü bir fırsat doğuyor. Hem hisseler dolar bazında ucuzluyor hem de yabancı yatırımcının girmesi için uygun ortam oluşuyor. Dolayısıyla kur yükselmesini de borsada fırsat olarak görüyorum. Sonuç olarak tehdit olarak faizi, fırsat olarak da yabancı yatırımcıyı görüyorum.

“YATIRIMCI ÖZELİKLE HİSSE SENETLERİNDE SEÇİCİ OLSUN”

-Piyasalar bu kadar hareketliyken yatırımcı ne yapmalı? Bir sepet öneriniz var mı?

Aslında yatırımcının her zaman bir sepet yapması lazım ki Türk yatırımcısının zaten bir sepeti var. Bu sepette ne var? Aslında ülkemizde geleneksel yatırım aracı olduğu için çok büyük bir tasarrufçu kitlesi altın ve dolar biriktiriyor. Ama şimdi yatırımcı döviz almıyor, KKM’ye gidiyor. Bu anlamda KKM çok işe yarayan bir enstrüman oldu. Bu aralar artan fiyatlar nedeniyle yapılı/çatılı gayrimenkul almak çok zorlaştığı için arsa ve araziler revaçta. Yükselen mevduat faizlerini de değerlendiren yatırımcılar var. Pandemiden sonra düşük faiz yüksek enflasyon döneminde Türk yatırımcısı hisse senetlerini keşfetti. Tıpkı mallar veya gayrimenkul gibi hisse senetlerinin de kendisini enflasyona karşı koruduğunu gördü.

Sonuç olarak yatırımcının sepetinde kendi risk seviyelerine göre belirleyecekleri oranda KKM, (mevduat da olabilir) döviz, altın, bir miktar hisse senedi ve BES bulundurmasını öneriyorum.

Yatırımcı özellikle hisse senetlerinde seçici olsun. Sektör olarak turizm, havacılık, ihracat yapan ve döviz fazlası olan şirketleri önerebilirim.

“DÜZGÜN ŞİRKETLER HALKA AÇILIYOR”

-Son yıllarda yapılan halka arzları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Halka arzlar tabii ki de olmalı ve devam etmeli. Sermaye piyasasının temel işlevi de bu zaten, tasarrufların reel ekonomiye aktarımını sağlamak. Dolayısıyla ben son dönemde yapılan halka arzları çok önemsiyorum ve çok da mutlu oluyorum. Borsada işlem gören şirket sayısı da artıyor. Piyasa derinleşiyor. Tabii öte yandan da her şirket halka arz olmamalı. Ancak ben son dönemde olan halka arzlara baktığımda, belirli bir seçicilik olduğunu da görüyorum. Yakın geçmişte şu açılmasa da iyi olurdu denebilecek istisnalar elbette var. Bilhassa yüklü ortak satışları, sonrasında yapılan bedelli sermaye artırımları ve hakim hissedarın iyi niyetli olup olmaması gibi kritik konular var. Ama bakıyorum son dönemde genelde düzgün şirketler halka açılıyor. Mesela çok sayıda enerji şirketi açıldı ve bunların çoğu da yenilenebilir enerji alanında. Özellikle son yıllardaki halka açılan şirketlerin sermaye artırımı yoluyla halka açılanların elde ettiği kaynağı çok iyi kullandığını ve şirketi büyüttüğünü görüyoruz. Bu alanda daha önceki olumsuz halka arz deneyimlerinden çıkarılan dersle geliştirilen mevzuatın çok önemli katkıları olduğunu düşünüyorum.

İçinde bulunduğumuz dönemde borsaya büyük ölçekli şirketler gelmesi isteniyor. Bakın SPK bu sene çok önemli bir adım attı ve çıtayı bayağı bir yükseltti. SPK, bu yılın başında kurul kararıyla 2023 yılında halka açılmak isteyen şirketler için gerekli sayısal koşulları şöyle belirledi; Şirketin 2022 yılı cirosu en az 270 milyon TL, aktif toplamı da en az 450 milyon TL olacak. Hatta 2021 yılı için de rakamları değiştirdi. Dedi ki 2021 yılı cirosu da en az 180 milyon TL, aktif toplamı ise en az 300 milyon TL olacak. Bunu sağlayamayan bir sürü şirket halka arzlarını iptal etti. Sonuç olarak bu rakamlarla sermaye piyasasına daha büyük ölçekli şirketlerin gelmesini sağlamak istedi ve bunda da başarılı oldu diyebilirim. Ancak enerji, bilhassa yenilenebilir enerji ve yazılım gibi iki önemli sektör için bu çıta halka arzları duraklattı. Bu iki sektör cirosu çok yüksek olmamakla birlikte karlılık oranları çok yüksek olan sektörler. Özellikli ve ülkemiz için değerli bu sektörler için 2023 yılı sonunda yeni eşik rakamları belirlenirken, farklı bir düzenleme getirilmesinin çok yararlı olacağını düşünüyorum. 

“MERKEZ BANKASI REZERV BİRİKTİREBİLİRSE YABACININ GÜVENİ ARTAR”

-Yabancı sermayenin ülkemize getirilmesi için nasıl bir yol izlenmeli?

2018 yılından beri yabancı yatırımcı sistematik olarak borsadan çıktı. Neredeyse her ay net satış yapıyor ve bu son aylarda da ve hatta seçimden sonra dahi devam ediyor. Almak için de hiç acele etmiyorlar. Bu çıkışın sebeplerinden biri şuydu, şirketi beğeniyoruz ama Türk Lirası aşırı değerli. Yabancının hisse alması için dövizini bozup TL’ye geçmesi lazım. Ama yabancı yatırımcı baskılanmış bir döviz kuru olduğunu gördükleri için düşük kurdan dövizini bozmak istemedi.  Çünkü gerçek seviyenin daha yukarıda olduğunu ve bir gün dövizin gerçek değerine ulaşacağını biliyorlar. Dolayısıyla hisse senedine yatırım yapmak istemiyorlar. Bu kurdan girerler mi maalesef girmediklerini görüyoruz ve satmaya devam ediyorlar. Ama önümüzdeki günlerde yeni ekonomik politikalar açıklanıp piyasa yeni denge seviyesini bulduğunda ben bunun kırılacağını öngörüyorum ve Türk şirketlerinin cazibesine bir süre sonra dayanamayacaklardır diyorum.

Bunun dışında yabancı yatırımcıyı ürküten sebeplerden biri de Merkez Bankası’nın rezervleri. Çünkü yabancı gelirken günlük trade etmek için gelmiyor. Uzun vadeli yatırımcı olarak geliyor. Bu uzun vadeli bakış açısıyla döviz likiditesi meselesinden tedirginler. Eğer Merkez Bankası rezervleri rahatlarsa, artarsa ben o zaman Türkiye’ye sadece hisse senetleri piyasasına değil hemen hemen her alana yabancı yatırım akışının hızlanacağını düşünüyorum. Eğer Merkez bankası rezerv biriktirebilirse o zaman yabancının güveni de artacaktır.

Tabii bir de Londra piyasasındaki yabancı yatırımcının kendini hedge etmek için kullandığı TL swaplar meselesi var ki ben Mehmet Şimşek’in bu sorunu çözeceğini düşünüyorum. Çünkü konuyu çok iyi biliyor. Sayın Şimşek genel olarak sermaye piyasalarının önemine inanan biridir ve bu dönemde piyasamız için olumlu adımların atılacağını düşünüyorum.

“YENİ YATIRIMCILARIN DAHA FAZLA EĞİTİLMESİ VE BİLİNÇLENDİRİLMESİ GEREKİYOR”

Sermaye Piyasasının gelişmesi için neler yapılmalı?

Eskiye kıyasla sermaye piyasaları gelişti, epeyce yol aldı diyebilirim. Şüphesiz daha ilave yapılacak şeyler var ama eskisi gibi değiliz. Nedir sermaye piyasalarının gelişmişlik düzeyi? Bir, yatırımcı sayısı ki bu konuda önemli bir artış oldu. İki, kurumsal yatırımcıların düzeyi ki bu alanda da çok büyük ilerleme sağlandı. Üç, halka açık şirket sayısı ki o da hatırı sayılır ölçüde arttı. Bunların hepsi gelişme ve ilerlemedir. Dört, teknolojik altyapıdır. Bunun da özelikle pandeminden bu yana ne kadar iyi olduğunu gördük. Hem borsa hem aracı kurum tarafında teknolojik altyapı gayet sağlam ve giderek daha da iyi olacak şekilde gelişiyor. Gelişime açık bir alan olarak da aracı kurum ve portföy yönetimi endüstrisindeki insan kaynağını görüyorum. Hem sayı hem de tecrübeli eleman eksiği var maalesef. Gerek araştırma gerek risk yönetimi gerekse kurumsal finansman gibi özellikli alanlarda biraz kapasitenin güçlenmesi lazım. Onu da yavaş yavaş yapabiliyor aracı kurumlar. Bunun dışında sektörle düzenleyicilerin ilişkileri biraz daha kuvvetlendirilebilir.

Bu arada şunu da söylemek istiyorum sermaye piyasalarına gelen yeni yatırımcıların daha fazla eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi bence en kritik konu. Bu da finansal okuryazarlıktan geçiyor. Hem teknolojik gelişmeler, hem mobil işlemin çok kolaylaşmasıyla beraber sermaye piyasasına yatırım daha kolaylaştı ve bireysel yatırımcı sayısı arttı. Ama bizim bu yatırımcıların kalıcı olmasını sağlamamız için kesinlikle daha çok bilgilendirmeye ihtiyacımız var. Bu konuda faaliyetler var ama maalesef yetmiyor. Ne yapılsa az diyebilirim.

Şimdi size çok üzüldüğüm bir anekdot anlatayım. Ben Özak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’nın Yönetim Kurulu’ndayım, geçtiğimiz aylarda genel kurul toplantısı yaptık. MKK’dan aldığımız listeye göre gelen yatırımcıları içeri alıyoruz. Çok şık bir beyefendi eşiyle birlikte geldi. Çok özenmişler şirketin genel kuruluna gidiyoruz diye. Arkadaşlar kontrol ediyorlar, listede adı yok. Sonradan anlaşılıyor ki yatırımcının elinde Özderici GYO hissesi var. Bununla Özak GYO genel kuruluna gelmişler.  Yani bakın işte bu finansal okuryazarlık eksikliğinin bir örneği. Esasen kalkıp genel kurula gelmek çok ileri bir adım. Bu vesileyle ben sizin aracılığınızla bütün yatırımcılara çağrı yapayım; en azından fiili genel kurullara katılamıyorlarsa bile elektronik genel kurullara lütfen katılsınlar. Bu yatırım yaptığınız şirketi tanımanın en iyi yollarından birisidir.

Yine geçenlerde danışmanlık yaptığım başka bir şirkette bedelli sermaye artırımı yapıldı. Yatırımcılar bedellerini yatırdı ve süreç tamamlandı. Üstünden 2-3 ay geçti ve bir yatırımcı, şirketi arayıp “Bedelli sermaye artırımına katılacağım. Parayı nereye göndereyim?” diye soruyor. Bizim yatırımcı ilişkileri yetkilisi şaşırıyor ve sermaye artırım süreci tamamlandı, para yatırıp hisse alamazsınız diyor.  Yatırımcının cevabı ise bir o kadar ilginç, “Ama benim şimdi param var, 2 ay önce yoktu.” Rüçhan hakkı kullanımının bir süreye tabi olduğunu, mevcut sürede katılmazsa hakkının yanacağını bilmiyor. Böyle bir sürü anekdot var. Daha çok yatırımcı eğitimine ihtiyaç var.  SPK, Borsa İstanbul, TSPB, bankalar ve aracı kurumlar olarak eğitimlerin arttırılması gerekiyor. Ve eğitimlerin temel analiz teknik analiz, ne alayım, nereden alayımla sınırlı kalmaması gerekiyor. Yatırımcı haklarından başlanması gerekiyor.

“İFM’Yİ ÇOK ÖNEMSİYORUM VE ÇOK DA BAŞARILI OLSUN İSTİYORUM”

-İstanbul Finans Merkezi Projesinde bankalar etabı açıldı. Merkezde aracı kurumların konumu nasıl olacak?

Aracı kurumlar birkaç sene öncesine kadar ben de dahil İstanbul Finans Merkezi (İFM) için çok heyecanlıydık. Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği (TSPB) bünyesinde çalışmalar yapıyorduk ve işin içindeydik. Hatta aracı kurumlar olarak İFM’de büyürüz diye bir süre fiziki lokasyon planlarımızı öteledik. Mevzuatı, kiralama maliyetlerini, teşvikleri bekledik. Fakat inşaat projesi çok gecikti. Onun için de birçok aracı kurum bulunduğu yerde ya da başka bir yerde büyümek zorunda kaldı. Bu piyasanın büyüme sürecinin başında İFM hazır olsaydı aslında çok çok iyi olurdu. Bütün aracı kurumlar İFM’de yerini alır ve orada büyürdü. Tabii yine bulunulacak İFM de ama şimdi daha küçük irtibat ofisi, şube gibi bakacak aracı kurumlar konuya.

Bir başka konu da şu; irtibatımız da çok koptu İFM ile.  İFM projesini yürüten ekiple bizim sektörün irtibatı yok denecek kadar az. O kadar ki bankalar etabı açılırken aracı kurumlara davetiye bile gelmedi. Ben TV kanallarının canlı yayın konuğu olarak davetliydim ama bir aracı kurum yöneticisi ve 40 yıldır piyasaya katkı sunan bir kişi olarak resmi davet almadığım için gitmedim. Açılışı televizyondan izledim. Konuya ne kadar yakın olduklarını bilemediğim yüzlerce katılımcı vardı ama içlerinde aracı kurum temsilcileri yoktu. Biliyorsunuz bundan sonraki etap bizim blokları açmak. Onun içinde ilişkileri sıcak tutmak açısından bizlerin de orada olması gerekirdi, daha kapsayıcı olunması gerekirdi. Bu sadece bir örnek,  genel olarak beraber atmamız gereken çok adım var.  Ben İFM’yi çok önemsiyorum ve çok da başarılı olsun istiyorum. Çünkü bu Avrupa Birliği’ne üye olmak gibi bir şey. Eğer olamasak bile o yolda attığımız her iyileştirici adımın ülkemize faydası var. Sermaye piyasaları önümüzdeki dönemde daha çok büyüyecek ekonominin itici gücü olacak. Bundan herkes yararlanacak. Sermayenin tabana yayılması, katılımcı kalkınma süreçleri böylelikle sağlanacak.