Endeks fonları: Fırtınalı denizde, karaya güvenle ulaşmak

Yayınlama: 19.08.2023 11:35:00 Güncelleme: 10.07.2025 10:09:27

Yatırım yolculuğu, otobanda lüks bir arabayla ve tecrübeli bir şöförle yaptığınız konforlu ve rahat bir seyahat değildir. Aksine daha çok, belirsiz aralıklarla büyük fırtınaların yaşandığı bir denize benzer. Güneşli ve her şeyin yolunda gittiğini zannettiğiniz bir günde, deniz aniden kabararak kuvvetli bir fırtınanın etkisi altına girebilir. Bu fırtınalardan korunmanın yolu ise sağlam bir gemiye sahip olmaktan geçer. İşte günümüzde bu geminin adı yatırım dünyası için “endeks” fonlarıdır…

Endeks fonları: Fırtınalı denizde, karaya güvenle ulaşmak

EKONOMİ BORSA GAZETESİ

Günümüzde, parayı gelecekte herhangi bir zamanda daha fazla kazanç elde etmek için belirli değerleri satın almak suretiyle kullanma işlemine, en basit manası ile ‘yatırım’ diyoruz. Hisse senedi, tahvil, altın, gümüş, konut gibi daha birçok örnek, iktisat bilimi açısından yatırım aracı olarak kabul ediliyor. Bu yatırım araçlarından oluşan belirli kombinasyonların topladığı sepete ise “portföy” adı veriliyor. Örneğin içinde Borsa İstanbul’da işlem gören birkaç şirketin, bir miktar altının ve devlet tahvilinin bulunduğu bir sepet, yatırımcılar arasında portöy olarak adlandırılıyor. Uzmanlar tarafından sıkça kullanılan “portföy” oluşturma tavsiyesi, esas olarak bu menkul kıymetlerin bir sepet içerisinde hedefe uygun olarak birleştirilmesi anlamına geliyor.

Portföy kavramı aslında birçok farklı kombinasyonu içeren büyük bir strateji kutusu gibi düşünmek mümkün. Günümüzde aracı kurumlar ve yatırım danışmanları, farklı risk profilleri ve yatırım hedeflerine sahip yatırımcılar için çeşitli öneriler sunarlar. Bu uzmanlar, daha az deneyime sahip tasarruf sahiplerini agresif, uzun vadeli, kısa vadeli gibi çeşitli kategorilere ayırarak uygun önerilerde bulunurlar. Örneğin, hisse senetleri veya vadeli işlemlere ağırlık verilen enstrümanlar, riski seven yatırımcılara yönlendirilebilir. Diğer yandan, uzun vadeli yatırımcılara, temettü ödeyen şirketlere yatırım yapma önerileri sunulabilir.

Sonuç olarak, birçok farklı yatırım enstrümanı ve yatırımcı tipi mevcuttur. Sermaye piyasaları, bu çeşitli enstrümanların farklı risk algılarına ve görüşlere sahip yatırımcıların buluşma noktası olarak işlev görür.

RASYONELLİĞİ FARKLI KALIPLARA SOKMAK

İktisat bilimi üzerine yapılan hemen her şey , hane halkı veya firmaların rasyonel olduğu  varsayımına dayandırılarak yapılır. Rasyonellik kavramı her ne kadar varsayımlar için değişmeyen bir olgu olsa da, rasyonelliğin sığdırıldığı kalıp, farklı ekonomi ekollerine göre değişiklik gösterebiliyor.

Ünlü iktisatçı John M. Keynes, spekülatif para talebi olarak adlandırdığı ve temeline yatırım enstrümanı olarak tahvili barındıran para talebi teorisini ortaya attığında, spekülatif para talebi yapan insaların rasyonel davranışlarını yalnızca iki bileşen ile sınırlamıştı. Keynese göre spekülatif amaçlı para talebi -yani bir bakıma yatırım- ya yalnızca tahvil yatırımı için kullanılabilirdi ya da yalnızca para olarak tutulabilirdi. Ona göre tasarruf sahibi açısından rasyonellik belki de bundan ibaretti.

Ancak ünlü iktisatçı ve ateşli bir “Yeni Keynesyen” olan James Tobin, “Risk Para Talebi” adlı para teorisin ortaya attığında, Keynes’in bu konudaki açıklarını kapatarak rasyonelliğin çerçevesini genişletmişti.

Tobin’e göre gelecek belirsizdir bu yüzden yatırımcılar riski sevmezler. Riski sevmeyen yatırımcılar ise bu riski dağıtmak için yatırımlarını çeşitli enstrümanlara paylaştırma eğilimdelerdir. Yani bir çeşit portföy oluşturma eğilimi gösterirler. Bu aslında John M. Keynes’in “Likitide Tercihi” teorisinde, spekülatif para talebindeki bir eksikliğin giderilmesini temsil eder. Tobin genel olarak, spekülatif amaçlı yani yatırım amaçlı talep edilen paranın, Keynes’in söylediği gibi yalnızca tahvil veya nakit para olarak tutulması gerekmediğini, risk algısına göre farklı enstrümanlara da dağıtılabileceğini söyler.

Bakış açımızı biraz genişletip, yatırım hakkındaki görüşleri ünlü yatırımcı Warren Buffet veya John C. Bogle gibi isimlere sorduğumuzda, ki anlaşılabileceği üzere bunlar aslında işin bilimsel tarafından ziyade daha çok pratik tarafında olan insalardır, onlarda portföy çeşitlendirilmesinin çeşitli durumlarda uygun olduğunu söylerler. Dünyanın en zengin insanları arasında yer alan Warren Buffet, portföy çeşitlendirmesini her ne kadar profesyonel yatırımcılar için pek de işlevsel görmese de, işin içerisinde olmayan ve doğru yatırım kararları alma konusunda daha az vakti olan kişilerin, portföy çeşitlendirmesi yapmasını uygun bulur. Bununla birlikte John C. Bogle ise hem söylemleri, hem de yatırım dünyasında açtığı yol ile, bu haftaki “Finansal Okur Yazarlık” sayfamızın temel konusuna doğru bizi çekiyor.

Portföy çeşitlendirmesi, riskin etkilerini dağıtmak için oldukça etkili bir stratejidir. Örnek olarak Warren Buffett gibi deneyimli yatırımcılar, bazı durumlarda geniş bir perspektifle riskleri değerlendirip, uygun gördükleri riskleri alabilirken; daha defansif bir yaklaşım benimseyen ve riskleri minimize etmeyi tercih eden yatırımcılar da bulunmaktadır. Bu farkındalık, bizi ünlü yatırımcı ve Vanguard yatırım şirketinin kurucusu olan John C. Bogle'ın izlediği yola yönlendirebilir.

BAZI YATIRIMCILAR RİSK SEVMEZ

Her ne kadar çeşitli enstrümanlara yatırım yaparak portföy oluşturmak riski dağıtsa da, bu portföyü oluşturmak için bile bir bilgiye sahip olmak, bununla birlikte bu yatırımları gerçekleştirmek için işlem, komisyon gideri gibi çeşitli maliyetlere katlanmış olmak gerekir. İşte John C Bogle, burada defansif veya pasif olarak adlandırılabilecek olan ve bilgiye sahip olmayan yatırımcılara/tasarruf sahiplerine bir yol açar. Endeks fonları…

Endeks fonları belki de yatırım dünyasındaki en basit “komple” yatırım araçlarından birisidir. Belirlenmiş bir endekse yatırım yapmak ve bu endeksteki fiyat hareketlerine bire bir uyumlu bir yatırım getirisi elde etmeyi amaçlar. 1976’lı yıllarda John C. Bogle tarafından kurulan Vanguar’ın S&P 500 endeks fonu, bu tip yatırımların ilk örneğini teşkil eder. Warren Buffet, Bogle ve daha birçok ünlü yatırımcı, eğer doğru şirketleri veya size uygun yatırım enstrümanını bulmak için yeterli vaktiniz yoksa, bununla birlikte bunu yapmak için yeterli bilgi birikimine de sahip değilseniz, riski minimize ederek tasarruflarını korumak ve artırmak istiyorsanız, sizi endeks fonuna yatırım yapmaya davet ederler.

Endeks fonları basit bir mantığa dayanır. Borsa İstanbul 100 endeksi, S&P 500 gibi bazı endekslere, o endekslerde işlem gören şirketlerin sahip olduğu ağırlığa göre yatırım yaparak, bu endekslerdeki genel hareketi takip etmeye çalışır. Böylece defansif/pasif yatırımcılar veya yeterli bilgiye sahip olmayan yatırımcılar, bilgisiz veya araştırma yapmadan oluşturacakları bir portföy sepetinin belirsiz riskini üstlenmek yerine, genel olarak bütün aktörlerin işlem gerçekleştirdiği bir pazarın tümüne ortak olurlar. 1 şirkete değil, bir endekste bulunan bütün şirketlerden pay alırlar. Böylece tek bir enstrümanla, asla elde edemeyecekleri bir portföy çeşitlendirmesine sahip olmuş olurlar. Üstelik normal bir yatırımda ödeyecekleri işlem ücretinden kat ve kat daha az bir tutara. Bu konu hakkında milyarder Warren Buffet 2016'da hissedarlara yazdığı bir mektupta "Trilyonlarca dolar Wall Street'te çalışan yatırım danışmanı tarafından yüksek ücretler karşılığında yönetildiğinde, genellikle büyük karlar elde edenler müşteriler değil, bu yatırımları yöneten yöneticiler olacaktır. Hem büyük hem de küçük yatırımcılar, düşük maliyetli endeks fonlarına bağlı kalmalı” demiştir.

“ENDEKSİ MAT ETMEK”

Küresel yatırım dünyasının merkezi olması açısından Amerika’ya kısa bir bakış atacak olursak, yatırım tarihi boyunca düzenli olarak yatırımcılarına en çok kazanç sağlayan fonlar arasında endeks fonlarını gösterebiliriz. Vanguard ve Fidelity’nin S&P 500 endeks fonları bu konu hakkında başı çekiyor. S&P 500’ün ortalama olarak yıllık getirisi 1926 yılından itibaren baktığımızda yüzde 10’un hafif üzerinde bulunuyor. Bununla birlikte Vanguard’ın S&P 500 endeks fonunun yıllık getirisi ortalama olarak yıllık yüzde 10,08. Bu, fonun endeksi neredeyse bire bir takip ettiği anlamına geliyor.

Bununla birlikte ünlü “endeksi mat etmek” yani endeksin toplam kazancından daha fazla kazanmak deyimi, aslında pekte mümkün değil. Zira uzun vadeden baktığımızda aktif olarak işlem gören neredeyse hiçbir fon ne 1926’dan beri hesaplandığında S&P 500’ün yıllık ortalama yüzde 10’luk getirisini  istikrarlı bir şekilde geçebildi, ne de 1976’dan beri endeksle uyumlu olan Vanguard S&P 500 endeks fonunun kazancını. Bu aslında yalnızca tek bir fona yatırım yaparak, bütün fonları ve yatırımcıların neredeyse yüzde 99’unu geride bırakabileceğiniz basit bir oyunu ifade ediyor.

TÜRKİYE’DE ENDEKS FONU YATIRIMI

Türk borsası, yani Borsa İstanbul, henüz genç ve likiditesi düşük bir piyasa olarak öne çıkıyor. Bu nedenle, endeks fonlarına ilişkin kesin bir yargıya varmak zor görünüyor. TEFAS'ta listelenen fonlara baktığımızda, endeks fonlarının sayısının oldukça sınırlı olduğunu görüyoruz. Şu anda yalnızca 16 adet endeks fonu bulunuyor. Ancak bunlardan sadece bir tanesi Borsa İstanbul 100 endeksine dayalı olarak işlem görüyor. Bu bağlamda, Türkiye'deki endeks fonlarının Amerika gibi büyük ve gelişmiş piyasalardaki gibi üstünlük sağladığını söylemek mümkün değil.

Son 5 yıllık döneme bakıldığında, özellikle geçen yıl hızla yükselen Borsa İstanbul'da, bazı hisse senedi fonlarının endeks fonları geride bıraktığı görülüyor. Ancak uzun vadeli bir değerlendirme yapmak için yetersiz veri ve endeks fonu eksikliği söz konusu. Örneğin, tek Borsa İstanbul 100 endeksi fonu olan Deniz Portföy'ün raporlarına ancak 2012'den itibaren ulaşabiliyoruz.

Bu sebepten bu konu hakkında net değil ancak genel bir muhakeme yapmak ardından sunacağımız veriler ışığında yatırımcılara tercih serbestliği sunmak, daha doğru olacaktır.

Uzun vadeli bir değerlendirme yapmak açısından Borsa İstanbul 100 endeksine 2001 yılının Ocak ayında bulunduğu seviyesinden yatırıma başlayan bir endeks fonu olduğunu varsayalım. 2001 yılı Ocak ayının ilk gününde Borsa İstanbul 100 endeksi yaklaşık olarak 92 puanda bulunuyordu. 21 yıllık bir perspektifte, 2022 yılının sonuna geldiğimizde ise endeks 5.500 seviyesindeydi. Bu 21 yıllık bir süre zarfında toplam yüzde 5.890’a yakın bir getiri anlamına gelir. Yıllık olarak ise bu getiri ortalama olarak yüzde 21,4’e tekabül eder. Yani 2001 yılının ilk işlem gününde faaliyete başlayan hayali Bist100 endeks fonumuz 21 yıllık bir süre içerisinde toplamda enflasyondan arındırılmamış nominal biçimde yüzde 5.890 kazandırırdı. Dolayısıla kurulduğu tarihte bu fona 100 TL yatırı yapan bir kişi 21 yılın ardından 6.000 TL’ye yakın bir paraya sahip olurdu.

Yıllık olarak yüzde 21,4’lük bir getiri. Risksiz, uğraşsız, işlem maliyetsiz, komisyonsuz, vergisiz, net olarak her yıl ortalama yüzde 21 kazanç elde etmek. Ulaşabildiğimiz veriler kadarıyla, yıllık olarak yüzde 21’lik bir getiri, TEFAS’ta işlem gören hiçbir fon için mümkün gözükmüyor.