SAFA GÜMÜŞ
Günümüzde, gelecekte daha büyük kazanç elde etmek amacıyla belirli değerleri satın alarak kullanma eylemi olarak adlandırdığımız şey, basitçe 'yatırım' olarak bilinir. Hisse senetleri, tahviller, altın, gümüş, konut gibi bir dizi örnek, iktisadi açıdan yatırım aracı olarak kabul edilir. Bu yatırım araçlarının belirli kombinasyonlarından oluşan bir sepete ise "portföy" denir. Örneğin, Borsa İstanbul'da işlem gören birkaç şirketin, bir miktar altının ve devlet tahvilinin bulunduğu bir sepet, yatırımcılar arasında portföy olarak adlandırılır. Uzmanlar tarafından sıkça kullanılan "portföy" oluşturma önerisi, bu finansal araçların bir araya getirilerek hedefe uygun bir şekilde kombinlenmesini içerir.
Portföy kavramını, içinde birçok farklı kombinasyonu barındıran geniş bir strateji kutusu olarak düşünmek mümkün. Günümüzde, aracı kurumlar ve yatırım danışmanları, farklı risk profilleri ve yatırım hedeflerine sahip yatırımcılar için çeşitli öneriler sunarlar. Bu uzmanlar, daha az deneyime sahip tasarruf sahiplerini agresif, uzun vadeli, kısa vadeli gibi çeşitli kategorilere ayırarak uygun önerilerde bulunurlar. Örneğin, hisse senetleri veya vadeli işlemlere ağırlık verilen enstrümanlar, riski seven yatırımcılara yönlendirilebilir. Diğer yandan, uzun vadeli yatırımcılara, temettü ödeyen şirketlere yatırım yapma önerileri sunulabilir.
Sonuç olarak, birçok farklı yatırım enstrümanı ve yatırımcı tipi bulunmaktadır. Sermaye piyasaları, bu çeşitli enstrümanların farklı risk algılarına ve görüşlere sahip yatırımcıların buluşma noktası olarak işlev görür.
RASYONELLİĞİ FARKLI KALIPLARA SOKMAK
İktisat bilimi, genellikle hanehalkı veya firmaların rasyonel davrandığı varsayımına dayanarak birçok teori geliştirir. Ancak rasyonellik kavramı, ekonomi ekollerine göre farklılık gösterebilir. Örneğin, ünlü iktisatçı John M. Keynes, spekülatif para talebi teorisinde, spekülatif para talebi yapan insanların davranışlarını tahvil yatırımı veya nakit para olarak tutma şeklinde iki bileşenle sınırlamıştı.
Keynes'e göre, tasarruf sahipleri açısından rasyonellik, spekülatif amaçlı para talebinin sadece bu iki şekilde gerçekleşebileceğini ifade ediyordu. Ancak "Yeni Keynesyen” bir iktisatçı olarak bilinen James Tobin, "Risk Para Talebi" teorisini ortaya koyarak Keynes'in bu açıklarını kapatmaya çalıştı. Tobin'e göre, gelecek belirsizdir ve yatırımcılar genellikle riskten kaçınma eğilimi gösterirler. Bu nedenle, yatırımcılar riski dağıtmak için portföylerini çeşitlendirme eğilimindedirler, bu da Keynes'in "Likitide Tercihi" teorisindeki bir eksikliği giderir.
Bununla birlikte, yatırım konusundaki görüşlere geniş bir perspektiften bakıldığında, ünlü yatırımcılar Warren Buffet ve John C. Bogle gibi isimlerin pratik deneyimleri de önemlidir. Buffet, profesyonel yatırımcılar için portföy çeşitlendirmesini her zaman için gerekli görmese de işle meşgul olmayan ve doğru yatırım kararları almaya daha az zaman ayıran bireyler için uygun bulur.
John C. Bogle ise portföy çeşitlendirmesini destekleyen bir yaklaşım benimser. O portföy çeşitlendirmesi, riski dağıtmak için etkili bir strateji olarak kabul eder. Bu çerçevede deneyimli yatırımcılar, geniş bir perspektifle riskleri değerlendirip, uygun gördükleri riskleri alabilirken, daha defansif bir yaklaşım benimseyen yatırımcılar riskleri minimize etmeye odaklanabilirler.
Bu bağlamda, ünlü yatırımcı ve Vanguard yatırım şirketinin kurucusu John C. Bogle'ın izlediği yoldan ilham alarak, yatırımcılar kendi risk toleranslarına ve hedeflerine uygun bir portföy çeşitlendirmesi stratejisi belirleyebilirler.
BAZI YATIRIMCILAR RİSK SEVMEZ
Çeşitli enstrümanlara yatırım yaparak portföy oluşturmanın riski dağıtma avantajları olsa da bu portföyü oluşturmak için bilgi sahibi olmak ve yatırımları gerçekleştirmek için işlem, komisyon gibi maliyetlere katlanmak gerekir. John C. Bogle, bu noktada defansif veya pasif olarak adlandırılabilecek, bilgiye sahip olmayan yatırımcılara veya tasarruf sahiplerine yönelik bir çözüm sunar: endeks fonları.
Endeks fonları, yatırım dünyasındaki en basit ve kapsamlı araçlardan biridir. Belirlenmiş bir endekse yatırım yaparak, bu endeksin fiyat hareketlerine bire bir uyumlu bir getiri elde etmeyi amaçlar. John C. Bogle tarafından 1976 yılında kurulan Vanguard'ın S&P 500 endeks fonu, bu tür yatırımların öncülerinden biridir. Warren Buffett, Bogle ve birçok ünlü yatırımcı, eğer doğru şirketleri veya uygun yatırım enstrümanlarını bulmak için yeterli vaktiniz yoksa, aynı zamanda bu konuda yeterli bilgi birikimine sahip değilseniz, riski minimize ederek tasarruflarınızı korumak ve artırmak istiyorsanız, endeks fonlarına yatırım yapmayı önerirler.
Endeks fonlarının temeli basittir. Borsa İstanbul 100 endeksi, S&P 500 gibi belirli endekslerde işlem gören şirketlerin ağırlığına göre yatırım yaparak, bu endekslerdeki genel hareketi takip etmeye çalışırlar. Bu şekilde, bilgisiz veya araştırma yapmadan portföy oluşturmanın belirsiz riskini üstlenmek yerine, defansif/pasif yatırımcılar veya bilgiye sahip olmayan yatırımcılar, genel bir pazarda tüm aktörlerle aynı yönde hareket ederler. Tek bir şirkete değil, bir endekste bulunan tüm şirketlerden pay alırlar. Böylece, tek bir enstrümanla normalde elde edemeyecekleri bir portföy çeşitlendirmesine sahip olmuş olurlar. Üstelik aşırı komisyon ödeme derdinden de kurtulurlar.
Milyarder Warren Buffett, 2016'da hissedarlarına yazdığı bir mektupta, "Trilyonlarca dolar Wall Street'te çalışan yatırım danışmanları tarafından yüksek ücretler karşılığında yönetildiğinde, genellikle büyük karlar elde edenler müşteriler değil, bu yatırımları yöneten yöneticiler olacaktır. Hem büyük hem de küçük yatırımcılar, düşük maliyetli endeks fonlarına bağlı kalmalı" demiştir.
Küresel yatırım dünyasının merkezi olması açısından Amerika’ya kısa bir bakış atacak olursak, yatırım tarihi boyunca düzenli olarak yatırımcılarına en çok kazanç sağlayan fonlar arasında endeks fonlarını gösterebiliriz. Vanguard ve Fidelity’nin S&P 500 endeks fonları bu konu hakkında başı çekiyor. S&P 500’ün ortalama olarak yıllık getirisi 1926 yılından itibaren baktığımızda yüzde 10’un hafif üzerinde bulunuyor. Bununla birlikte Vanguard’ın S&P 500 endeks fonunun yıllık getirisi ortalama olarak yıllık yüzde 10,08. Bu, fonun endeksi neredeyse bire bir takip ettiği anlamına geliyor.
Bununla birlikte ünlü “endeksi mat etmek” yani endeksin toplam kazancından daha fazla kazanmak deyimi, aslında pek de mümkün değil. Zira uzun vadeden baktığımızda aktif olarak işlem gören neredeyse hiçbir fon ne 1926’dan beri hesaplandığında S&P 500’ün yıllık ortalama yüzde 10’luk getirisini istikrarlı bir şekilde geçebildi, ne de 1976’dan beri endeksle uyumlu olan Vanguard S&P 500 endeks fonunun kazancını. Bu aslında yalnızca tek bir fona yatırım yaparak, bütün fonları ve yatırımcıların neredeyse yüzde 99’unu geride bırakabileceğiniz basit bir oyunu ifade ediyor.
ORTAOKUL ÖĞRENCİLERİ, PROFESYONEL FON YÖNETİCİLERİNİ YENEBİLİR Mİ?
Yatırım yapmak genellikle profesyonellerin ve konuyla ilgili bilgi sahibi olanların işi gibi algılanabilir. Bahsedilen endeks fonları gibi araçlar, profesyonel olmayan kişiler için uygun yatırım araçları olarak öne çıkmaktadır. Ancak, gerçekten yatırım yapmak sadece profesyonellerin başarılı olabileceği bir alan mıdır? Sıradan insanlar, çocuklar ve hatta "küçük yatırımcılar" olarak adlandırdığımız geleneksel hane halkı tasarruf sahipleri, yatırım dünyasında başarılı olabilirler mi? Belki de sürekli olarak dinlediğimiz ve her kelimesini doğru kabul ettiğimiz ünlü portföy yöneticilerini, yatırım başarısı açısından geçmek mümkündür.
Dünyaca ünlü portföy yöneticisi Peter Lynch, "Borsayı Yenmek" adlı eserinde bu konuyu ele alır. Kitabın bir bölümünde, Amerika'daki St. Agnes Ortaokulu öğrencilerinin yıllık olarak gerçekleştirdikleri "hayali portföy kurma" oyunlarından bahseder. Öğrenciler, öğretmenleri tarafından dörder kişilik gruplara ayrılır ve Amerikan Borsası'nda işlem gören şirketlere hayali bir miktar para ile yatırım yapmaları için görevlendirilirler. Ortaokul öğrencileri, basit araştırmalar yaparak hisse senetleri seçer ve bir portföy oluştururlar. Dönem sonunda en iyi performans gösteren portföy kazanan ilan edilir.
İlk bakışta, ortaokul öğrencilerinin düzgün ve kapsamlı bir araştırma yaparak iyi hisse senetleri seçmeleri zor gibi görünebilir. Ancak, öğrenciler genel olarak hisse senetlerini seçerken ilgi alanlarına ve kullandıkları ürünlere dayalı bir yaklaşım benimserler. Örneğin, bir kısım öğrenci popüler olan GAP marka kıyafetleri tercih ettiği için GAP markasının hisselerini satın alır. Bu öğrenciler, fiyat/kazanç oranlarına veya indirgenmiş nakit akımlarına bakmazlar, sadece bildikleri ve güvendikleri şeylere yatırım yaparlar.
Sonuç ne olurdu dersiniz? 1990-1991 yıllarında öğrenciler tarafından oluşturulan portföy, yüzde 69,6'lık büyük bir kazanç elde etti. Aynı dönemde S&P 500 endeksi ise sadece yüzde 26,08'lik bir getiri sağlayabildi.
Bu örneği aktararak Peter Lynch’in vermek istediği mesaj aslında çok açık. Fon yöneticileri, portföy yöneticileri, araştırma müdürleri, analistler ve daha nice farklı unvana sahip “profesyoneller” aslında ortaokul çocuklarının bile başarabileceği bir şeyi, onlardan daha fazla bir imkân ile elde etmeye çalışıyorlar, bunun için milyonlarca dolar ücret alıyorlar ve zaman zaman bu ücretin karşılığını bile veremiyorlar.
Hikâye 1990 yılına ait. Ancak bakıldığında bu durumun hala geçerli olduğunu görmek mümkün. Hala Amerika’da profesyoneller tarafından yönetilen birçok fon endeksin genel getirisini bile geçemezken birçok bireysel yatırımcı kısıtlı imkanlara rağmen endeksin oldukça üzerinde bir kazanç elde edebiliyor. Üstelik bazıları St. Agnes Ortaokulu gibi bunu istikrarlı bir şekilde yıllardır yapıyor.
TÜRKİYE’DE DİNAMİKLER FARKLI
Amerika'daki genel ekonomik tabloyu inceledik. Orada, endeks fonlarının uzun vadeli getiri potansiyeline sahip olduğu ve bu bileşik getirinin sıklıkla "sektör profesyonelleri" tarafından yakalanamadığı, ancak zaman zaman ortaokul öğrencileri tarafından dahi elde edilebildiği bir durum söz konusu.
Şimdi Türkiye'deki durumu ele alalım. TEFAS'ta işlem gören fonlar arasından, Borsa İstanbul'daki hisse senetlerine yoğun bir şekilde yatırım yapan ve 5 yıl öncesine kadar kurulmuş 46 fonu inceledik. Bu fonlardan 10'u, son 5 yıl içinde Borsa İstanbul 100 endeksinin getirisini yakalayamadı. Geriye kalan 36 fon ise bu getiriyi başarıyla elde etti. Bu dönemde kullanılan gösterge olarak kabul ettiğimiz Deniz Portföy'ün DZE kodlu BIST-100 endeksi fonu yüzde 780'lik bir getiri sağlarken, Marmara Capital'in MAC kodlu fonu yatırımcılarına yüzde 2.438'lik astronomik bir getiri sunmayı başardı. İncelenen 46 fon arasında en düşük getiriyi elde eden fon ise yüzde 576 ile İş Portföy tarafından yönetilen TAU kodlu fon oldu.
Bu verilere dayanarak, Türkiye'de dinamiklerin farklı olduğunu söylemek mümkün. Borsa İstanbul'a odaklanan hisse senedi fonları genellikle Türkiye'de Borsa İstanbul'u önemli ölçüde aşmış gibi görünüyor.