SAFA GÜMÜŞ
Hisse senedi piyasalarında başarı elde etmek her zaman kolay değildir, özellikle de milyarlarca liralık bir fonun sorumluluğunu taşıyorsanız. Sürekli olarak hesap vermeniz gereken müdürler ve zarar durumunda açıklama yapmanız gereken hissedarlarınız olduğunda, ortalama piyasa getirisinin altında kalmak gelecekte olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Meslektaşlarınızın doğru hisse senedi veya sektör seçimleriyle piyasanın ortalama kazancını 3 veya 4 katına çıkardığı bir ortamda, enflasyona yakın getiriler elde etmek büyük baskı yaratabilir. Popüler olan ancak geleceğine inanmadığınız hisse senetlerini portföyünüze eklemek zorunda kalabilirsiniz.
Türkiye'deki SASA ve bankacılık hisseleri ile Amerika'daki IBM örneklerini hatırlayalım. Bir dönem Borsa İstanbul'a yatırım yapan fonların çoğu, portföylerinde SASA Polyester veya bankacılık hisselerine sahipti. Benzer şekilde, Amerika'daki yatırım fonları da güvenilir bir şirket olduğu için değil, sadece popüler olduğu için teknoloji devi IBM'e yatırım yapma eğilimindeydiler. Bu, onlar için bir emniyet kemeriydi.
Borsa İstanbul, günümüzde hala küçük ve sığ bir piyasa. Eylül 2023 itibariyle toplam değeri 410 milyar dolar olan Borsa İstanbul, dünyanın en değerli 25. borsasıydı. 2022'de toplam 925 milyar dolarlık işlem hacmiyle dünyanın en büyük 19. borsası oldu. Ancak, aynı dönemde NYSE'nin piyasa değeri 25 trilyon dolar, Euronext'in piyasa değeri ise 6.2 trilyon dolar olarak hesaplanıyordu. Bu nedenle, Türkiye'deki fon yöneticilerinin Amerika veya Avrupa'daki meslektaşları kadar stresli bir yaşantıya sahip olmadıkları ve genellikle daha rahat bir durumda oldukları söylenebilir.
PARANIN İZİNİ SÜRMEK
İktisat, 'Ceteris paribus' ilkesine dayandığı için genel bir kanun çerçevesine sahip olmayan bir bilim dalıdır. Bu bilim dalı genellikle varsayımlar üzerinden ilerler ve bu varsayımlar yapılırken belirli değişkenleri sabit kabul etme ihtiyacı doğar. Finans alanında da durum pek farklı değildir. Finans, varsayımlar üzerine çalışır ve bu varsayımlar genellikle 'ceteris paribus' ilkesi, yani diğer değişkenlerin sabit kabul edilmesi prensibi üzerine kuruludur.
Bu prensip genellikle bir mal veya hizmetin fiyatının artması durumunda talebin düşeceği öngörüsüyle ilişkilidir ve finans ve piyasalara genel olarak uygulanabilir. Örneğin, basit bir ifadeyle, 'para nereye gidiyorsa, orası değer kazanır'.
Amerikalı eski fon yöneticileri, bu tabiri kullanarak 'paranın izini sürmeyi' sıkça denemiş ve bu amaçla çeşitli yöntemler seçmişlerdir. Bu yöntemlerden en basiti, kendileri gibi fon yöneten diğer meslektaşlarının hangi varlık sınıflarına yatırım yaptıklarını incelemektir. Dönemin Amerikalı fon yöneticileri, S&P raporları veya diğer kuruluşların raporları gibi kaynaklardan hareketle müşterek yatırım fonlarında bulunan paranın ne kadarının hisse senedi piyasasına gittiğini, ne kadarının tahvil veya bonoya girdiğini hesaplarlar. Böylece piyasanın genel durumu hakkında bir fikir edinmeye çalışırlar.
Ünlü fon yöneticisi Peter Lynch'in 'Borsayı Yenmek' adlı kitabında, zaman zaman fon yöneticilerinin toplam portföyün yüzde 80'ini hisse senedi piyasasında değerlendirdikleri ifade edilir.
1,5 TRİLYONUN ANCAK YÜZDE 13,80’İ…
Amerika'daki fonların ellerindeki toplam tutarın zaman zaman yüzde 80'ini hisse senetlerine yatırmalarını, yüksek bir oran olarak değerlendirmek oldukça mantıklı. Elmalarla elmaları, armutlarla armutları kıyaslamak her zaman doğru olandır; ancak, burada bir istisna yaparak Borsa İstanbul ile Amerikan Borsası'nı kıyaslayabiliriz.
Genel eğilim, hisse senedi yatırımının kazançlı olacağı düşünülen dönemlerde paranın bu yatırım aracına kaymasıdır. 'Diğer bütün koşullar sabitken' ya da 'ceteris paribus' geçerli olduğunda, bu durum hisse senetlerine olan talebin artmasından kaynaklı olarak bu varlıkların değerini arttırır. Amerika'daki fon yöneticilerinin genel eğilimi de bu durum ile orantılıdır. Hisse senedi piyasasının hareketleneceği düşünülen dönemlerde, fon yöneticileri hisse senedi yatırımlarını artırır ve bu artan talep, hisse senedi fiyatlarını da yukarı çekerek bir kısır döngü yaratır. Bu kısır döngü ya fiyatların fazla şiştiği ve bir balon oluştuğu korkusuyla bozulur, ya da fon yöneticileri kendilerine daha iyi bir oyun alanı seçerek hisse senetlerine olan ilgilerini yitirirler.
Türkiye'de ise fon yöneticilerinin genel eğilimine baktığımızda farklı bir yapı görmek mümkün. Fon yöneticileri genel olarak ellerindeki tutarın çoğunluğunu Borsa İstanbul'da değerlendirmekten çekiniyor gibi görünüyorlar.
Derlediğimiz bilgilere göre, Kasım ayının 24'ünde TEFAS'ta işlem gören 1300'ü aşkın fonun yönettiği 1 trilyon 445 milyar TL tutarındaki paranın yalnızca yüzde 13,80'ine denk gelen 200 milyar TL'si Borsa İstanbul'da işlem gören hisse senetlerine yatırılmış durumdaydı. Aynı dönemde pay senedi piyasasının yaklaşık 10 trilyon 500 milyar TL değere sahip olduğunu göz önünde bulundurursak, yurtiçindeki fonların Borsa İstanbul'a olan 'ilgisiz' ilgisini daha net bir şekilde görebiliriz. Aynı dönemde, bu fonlar toplam yönettikleri paranın yüzde 17'sini kamu ve özel sektör dış borçlanma araçlarına ve yüzde 13'ünü TL mevduata yatırıyordu.
FONLARIN İLGİSİZLİĞİ YENİ BİR DURUM DEĞİL
Eğer yatırım fonlarının toplam yönettikleri paranın yalnızca yüzde 13'lük bir kısmını Borsa İstanbul'daki hisse senetlerine yatırmalarını şaşırtıcı buluyorsanız, bu durumu tekrar düşünmenizde fayda var. Türkiye'deki yatırım fonları, hisse senedi yatırımlarını sürekli olarak minimum düzeyde tutma eğiliminde. 2019 yılında, fonlardaki toplam 42 milyar TL tutarındaki yatırımın yalnızca yüzde 4,64'ü, yani 1 milyar 945 milyon TL, hisse senedi piyasalarında bulunuyordu. Bu tutar, 2020 yılında 5 milyar 420 milyon TL seviyesine yükselirken, aynı sene fonlar 107 milyar TL tutarında bir parayı yönetiyordu. 2021 yılında fonların yönettiği toplam tutar 125 milyar TL'ye çıkarken, hisse senedi yatırımı ilk defa anlamlı bir düzeyde artarak 15 milyar TL seviyesine çıktı ve fonlarda bulunan toplam paranın yüzde 12,15'ini temsil etti.
Türkiye'deki fonlar genellikle hisse senedi yatırımından ziyade 'Para Piyasası' araçlarına daha fazla ilgi gösteriyor gibi görünüyorlar. Özellikle fonlar, repo-ters repo işlemleri ile kısa vadeli bir getiri sirkülasyonu sağlarken, bir yanda da düzenli olarak azımsanmayacak oranda mevduat tutuyorlar. Bunun yanında, fonların devlet tahvillerine olan ilgisi de 2019 yılından itibaren kademe kademe azalmış durumda.
FONLAR 2023 YILINDA HİSSE SENEDİNE OLAN İLGİLERİNİ KAYBETTİ
Borsa İstanbul, 2022 yılına 1.850'li seviyelerden başlamış ve yılı 5.500'lü seviyelerde tamamlamıştı. Bu, endeksin kısa bir süre içinde yaklaşık yüzde 200'ü aşan bir getiri elde ettiği anlamına geliyordu. Hatta bu dönemde, Borsa İstanbul diğer dünya borsalarını da getiri bazında geride bırakmayı başardı.
Yatırım fonları, 2022 yılındaki bu yükselişte ana itici güç olup olmadıkları kesin olarak belirlenemese de, konjonktürel olarak fonların Borsa İstanbul'daki kazanç potansiyelini değerlendirdikleri söylenebilir. 2022 yılına 263 milyar TL ile giren fon yöneticileri, yönettikleri bu tutarın yaklaşık yüzde 15,5'ini Borsa İstanbul'daki hisse senetlerine yatırmışlardı. Ancak, 2022 yılı sonunda bu oran tarihi rekor seviyelere çıkarak yüzde 22'ye ulaştı. 2022 yılının sona erdiği ve 2023 yılına girildiği ilk günlerde, fonlarda yönetilen toplam para 660 milyar TL'ye yükselirken, bu tutarın 140 milyar TL'si Borsa İstanbul'daki hisse senetlerine yatırılmış durumdaydı.
Ancak, şimdi işler değişmişe benziyor. Mehmet Şimşek ve Hafize Gaye Erkan yönetimindeki yeni Türkiye ekonomisi, faizlerin daha serbest olduğu ve TL cinsi varlıkların daha kabul edilebilir yatırım araçları olduğu bir patikada ilerliyor. Dolayısıyla, fonlar da bu yeni patika yolunun izinden giderek özenle TL cinsi mevduatlara yöneliyorlar. 2022 yılının başında fonlardaki 263 milyar TL tutarındaki paranın sadece yüzde 3,93'ü, yani 10 milyar TL, mevduatlarda değerlendirilirken, günümüzde bu tutar ve dolayısıyla mevduatların toplam içerisindeki ağırlığı artmış durumda. Güncel olarak fonlarda bulunan 1 trilyon 445 milyar TL'nin 192 milyarı, yani yüzde 14'ü, TL mevduatta bulunuyor. Bu durum, yatırım fonlarının net bir eğilim değişikliği yaşadığını gösteriyor.
Mevduatlara olan ilgi artarken, fonların portföylerindeki hisse senedi yatırımları dramatik bir şekilde azalıyor. 2023 yılına yüzde 22'lik bir hisse senedi oranı ile giren fonlar, günümüzdeki 1 trilyon 445 milyar TL'lik toplam portföylerinin ancak yüzde 13,83'üne denk gelen 200 milyar TL'yi Borsa İstanbul'da değerlendiriyorlar.
BİR BİLENE ‘GÜVENMEMEK’
Geçtiğimiz hafta, 'Finansal Okuryazarlık' sayfasında, Amerika'daki bir orta okulda eğitim gören öğrencilerin oluşturduğu 4 kişilik grupların, milyar dolarlar yöneten fon yöneticilerinin kazançlarını düzenli olarak geçtiklerinden bahsetmiştik. Bu durum, fon yöneticileri dahil diğer tüm yöneticilerin insan olduklarını ve her zaman doğru kararlar vermelerinin mümkün olmadığının esprili bir kanıtıydı. Benzer bir durum, burada da geçerli.
Televizyonda bir ekonomi programını açtığınızda, genellikle şık giyimli analistlerin ve fon yöneticilerinin Borsa İstanbul'un geleceği hakkında tahminlerde bulunduğunu görürsünüz. Konuşulan genellikle devlet tahvilleri veya özel sektör bonoları değildir; çoğunlukla Borsa İstanbul'un gelecek yılına dair tahminlerdir. Oysa, Borsa İstanbul ve bu borsada işlem gören şirketler hakkında sürekli tahminlerde bulunan ve bu tahminlerini neredeyse her hafta raporlarla yayınlayan firmalar tarafından oluşturulan fonlarda yönetilen toplam tutarın yalnızca yüzde 13,83’ü Borsa İstanbul'da değerlendirilmektedir. Genel olarak bakıldığında, fonlarda yönetilen paranın büyük çoğunluğunun, kısa vadeli ancak riski düşük varlıklarda, örneğin 'repo', 'ters repo' ve 'mevduat' gibi değerlendirildiğini görmekteyiz.
Amerika'da yatırım dünyasının efsaneleri arasında kabul edilen Peter Lynch, Barron’s dergisi tarafından düzenlenen 'yuvarlak masa' toplantılarında, genellikle fon yöneticilerinin geleceğe yönelik tahminlerinin hiçbirisinin tutmadığından bahseder. Günümüzde belki de en büyük finansal okuryazarlık, her okunan, her görülen ve her söylenene inanmamaktır...
Örneğin bu yazıyı okurken aklınıza gelen ilk şey ‘Fon yöneticileri sürekli olarak hakkında konuştukları Borsa İstanbul’a güvenmiyor mu?’ olabilir…