Türk yatırımcısı için yeni rota: Özel sektör tahvilleri

Yayınlama: 14.10.2023 10:25:00 Güncelleme: 08.08.2025 17:00:02

Türk yatırımcısı için yeni rota: Özel sektör tahvilleri

SAFA GÜMÜŞ

Borsa İstanbul rekordan rekora koşarken yatırımcıların zihinlerinde dolaşan en büyük soru bu yükseliş ivmesinin daha ne kadar süreceği. Bu sorunun yanıtını bulamayanlar ise portföylerini çeşitlendirerek riski dağıtmaya çalışıyor. Gelecekte Borsa İstanbul’daki şirketlerin bir yüzde 50 daha yükseleceğinin garantisi yok ancak onlara borç vererek hem bu getiriyi elde etmek hem de portföyü çeşitlendirerek riski dağıtmak mümkün.

İşletmelerin düzenli ve sorunsuz bir şekilde faaliyetlerini sürdürebilmek için finansmana ihtiyaçları var. Çalışan maaşlarının zamanında karşılanması, borçların düzenli, zamanında ve tam olarak ödenebilmesi veya yeni yatırımlar için gerekli fonların sağlanması gibi pek çok mali konu, işletmelerin finansman gereksiniminin temelini oluşturuyor.

İşletmeler genellikle bu ihtiyaçlarını karşılamak için iki temel seçeneğe sahip. İlki, giderlerini veya faaliyetlerini sürdürebilmek için gereken kaynağı kendi özkaynaklarından karşılamaktır. Ancak, işletmelerin özkaynakları yeterli olmayabilir veya bu kaynağı kullanmak istemeyebilirler. İşte bu noktada devreye borçlanma girer.

Borçlanma, iş dünyasının vazgeçilmez bir gerçeğidir. Ünlü iş adamı Vehbi Koç, ticaret yaptığı dönemde borcu olmadığını ancak sanayi sektörüne giriş yaptığında borçlanmak zorunda kaldığını dile getirmişti. Bu, genellikle kaçınılmaz bir durumdur.

Günümüz küresel ekonomisinde işletmeler, mal veya hizmet ticareti yapmış olsunlar ya da kendi ürettikleri mal ve hizmetleri satmak istesinler, finansman ihtiyaçlarını karşılamak için borçlanmak zorundadırlar. Bankalardan kredi alabilirler veya diğer işletmelerle yaptıkları anlaşmalar sonucu finansman sağlayabilirler. Muhasebe terimiyle ifade edilen "yabancı kaynak" kullanmayan neredeyse hiçbir şirket yoktur.

Ancak, özellikle yüksek enflasyonun ve sıkı kredi koşullarının yaşandığı dönemlerde, işletmeler gerekli finansmanı sağlamak için bankalardan kolayca kredi alamayabilirler. Bu durumda işletmeler genellikle finansman sağlamak için farklı yöntem arayışları içerisine girerler. Bunlar halka arz olmak veya doğrudan “halktan” borçlanmak olabilir.

Bu noktada devreye "özel sektör tahvilleri" girer. İşletmeler, finansmanlarını sağlamak için özel sektör tahvillerine yönelebilirler. Bu finansal araçlar, işletmelere ve yatırımcılara kazan-kazan bir durum yaratabilir. İşletmeler finansmanlarını sağlamış olurken, yatırımcılar da güvenilir ve getirisi olan bir yatırım aracına sahip olurlar.

Özel sektör tahvilleri, işletmelerin finansman ihtiyaçlarını karşılamak için bir kapı aralıyor gibi görünüyor. Özellikle “normalleşmeye” çalışan Türkiye ekonomisinde yatırımcıların yeni gözdesi, yüksek faiz sunan bu şirketlere borç vermek olabilir…

YATIRIMCILAR İÇİN ŞİRKET TAHVİLLERİ: RİSK VE GETİRİ DENGESİNDE GÜNCEL DURUM!

Yatırımcılar, tahvil satın aldıklarında aslında ihraç eden kuruluşa borç para vermiş olurlar. Tahvil, belirli bir süre içinde nominal değerini (ödünç verilen tutarı) belirli bir ek faiz oranıyla geri ödeme taahhüdüdür. Bu finansal araç, hem şirketlerin hem de yatırımcıların risk ve getiri dengesini değerlendirdikleri bir yatırım şeklidir.

Şirket tahvilleri, şirketler tarafından ihraç edilir. Tahvil ihraç etmek, şirketlerin finansman ihtiyaçlarını karşılamak ve projelerini hayata geçirmek için kredi almanın veya ek hisse senedi ihracının yanı sıra nakit akışını artırmanın bir yoludur. Türkiye'de özellikle "Nitelikli Yatırımcı" tanımına uyan yatırımcılar için özel sektör tahvilleri sunulur.

Şirketler, tahvil satışlarından elde ettikleri parayı çeşitli alanlarda kullanabilirler. Bu alanlar arasında yeni varlıkların alınması, araştırma ve geliştirmeye yatırım yapılması (Ar-Ge), yeniden finansman, birleşme ve satın almalar (M&A) finanse etmek ve hatta hisse geri alımlarını finanse etmek gibi seçenekler bulunur. Ancak, tahvil sahipleri olarak yatırımcılar, verdikleri borcu geri alabilmek ve faiz kazancı elde edebilmek için şirketin mali sağlığına ve performansına dikkat etmelidirler.

Özel sektör tahvilleri, devlet tahvillerine kıyasla genellikle daha yüksek faiz oranları sunar. Bu, şirketlere doğrudan yatırım yapmanın, dolaylı olarak ise şirket tahvilleri satın almanın daha yüksek risk taşıdığı gerçeğiyle ilişkilidir. Şirket tahvilleri, şirketin mali durumu ve performansıyla doğrudan ilişkilidir; bu nedenle yatırımcılar, şirketin ödeme yapma kapasitesini değerlendirmek için tahvil derecelendirme kuruluşlarının notlarını ve finansal göstergeleri takip ederler.

Tahvil derecelendirmeleri, finansal istikrar, mevcut borç durumu ve büyüme potansiyeli gibi bir dizi faktörü değerlendirerek verilir. AAA veya Aaa'dan BBB veya Baa'ya kadar değişen harf notları, yatırımcılara şirketin ödeme yapma kapasitesi hakkında önemli bilgiler sunar. Yatırımcılar, daha düşük notlara sahip tahvilleri daha yüksek getiri potansiyeli karşılığında satın alabilirler, ancak bu durumda daha yüksek bir risk de üstlenmiş olurlar.

Tahvil fiyatları ve faiz oranları arasındaki ilişki ise biraz karmaşıktır. Tahvil fiyatları düştüğünde, tahvilin faiz oranı artar. Bunun aslında çok temel bir sebebi var.

Bir şirketin 100 TL nominal değerli bir tahvilini 90 TL’ye satın aldığınızı düşünelim. Bu aslında 90 TL’ye gelecekte 100 TL edecek bir şey aldığınız anlamına gelir. Dolayısıyla 90 TL’niz gelecekte size yaklaşık yüzde 11’lik bir kazanç sağlayarak 100 TL getirecektir. Bu yüzde 11, tahvilin faiz oranının ta kendisidir.

Aynı tahvili 90 TL’ye değil de 95 TL’ye aldığınızı hayal edin. Vade sonunda tahvili şirkete geri götürdüğünüzde size 100 TL verecekler. Dolayısıyla sizin kazancınız (100/95)-1’den ancak yüzde 5,2 olacak. Görüldüğü gibi tahvilin değeri arttığında faiz düştü. Tersi durumda tahvilin değeri düştüğünde de faizi artacaktır.

ÖZEL SEKTÖR TAHVİLLERİNDE YÜKSEK FAİZ İMKÂNI!

Bir ekonomide faiz, enflasyonun seyrine göre ihtiyaç doğrultusunda belirlenir. Faiz, enflasyon üzerinde belli başlı bazı etkilere sahiptir ancak enflasyon kendisini faize göre ayarlamaz. Yani faizleri yüzde 20’den yüzde 10’a düşürdüğünüzde enflasyon faizi takip etmez. Faizin enflasyona bakıcılık edip onun elinden tutması ve nereye gidiyorsa onunla birlikte oraya gitmesi gerekir. İş böyle olmadığında faiz ayrı bir tarafa enflasyon ise çok ayrı bir tarafa yönelebilir.

Bu gibi bir durumda piyasadaki dengeler ve beklentiler bozulur. Bozulan genel yapı ekonomiye bir baskı olarak geri döner. Siz aslında politika faizi olarak adlandırılan ve merkez bankası tarafından belirlenen faizleri düşürdüğünüzde piyasada borç alınıp verilmek için kullanılan faizinde düşeceğini sanırsınız ama bir bakmışsınız piyasadaki faiz oranı, sizin belirlediğiniz faiz oranının tam tersi bir tarafa hareket etmiş.

İşte bu gibi çeşitli ekonomik durumlarda şirketler finansman ihtiyaçlarını mevcut risklerin gölgesinde çeşitli kaynaklardan karşılamaya çalışırlar. Yanlış bir anlaşılma olmasın, bir ekonomide bütün işler yolunda olsa dahi şirketler faaliyetlerini sürdürmek için gerekli olan kaynakların tamamına en az riskli veya riskleri dağıtacak biçimde faydalarını maksimize ederek ulaşmaya çalışırlar.

Günümüzde Türkiye’deki şirketlerin yapmaya çalıştığı şeyde tam olarak bu.

29 Eylül haftasında bankalar tarafından açılan ticari kredilerin ortalama oranı yüzde 45,99 seviyesinde. Yani genel bir tabir ile işletme sahipleri bir bankaya gidip kredi istediklerinde ortalama olarak yüzde 45,99’luk bir faiz ile borçlanabildiler. Günümüzden yaklaşık 10 ay önce yani 2023 yılının ilk haftalarında aynı işletmeler aynı krediyi yüzde 13,04’lük ortalama bir faiz oranı ile elde edebiliyorlardı. Yüzde 13’ten yüzde 46’ya… Faizlerdeki bu yükselişin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonraki neredeyse her hafta devam ettiğini düşünün. Bununla birlikte yeni gelen ekonomi yönetimi, eski ekonomi yönetiminin aksine çok fazla regülasyona tabi tutulmuş ekonomide de bir takım serbestlik çabaları içerisinde. Dolayısıyla baskılanmış faiz oranları ile verilen ticari kredilerin üzerindeki düşük faiz baskısı da kalkmış durumda. Yani faizlerin daha da çok yükselmesi muhtemel. Ayrıca bankaya gidip kredi istediğinizde size bu kredinin verilip verilmeyeceği de kesin değil.

İşte bu ve bunun gibi durumlar sebebiyle son dönemde şirketler ‘Özel Sektör Tahvili’ ihraç ederek borçlanmayı tercih eder duruma geldiler.

Belli bir miktar tasarrufunuzun olduğunu düşünelim. Bu tasarrufu en mantıklı şekilde değerlendirmek istiyorsunuz. Bankaya mevduat olarak bu parayı yatırıp aylık faiz kazancı elde etmek istediğinizde bankalar yüzde 38 ila yüzde 42 arasında bu paranıza yıllık faiz verecekler. Eğer Borsa İstanbul’a paranızı yatırmak ve şirketlerin gelecekte yaratacağı değerden payınızı almak isterseniz şirketlerin hisse yüzde 42’nin üzerinde bir yükseliş gerçekleştirmesini istersiniz çünkü bankanın size tanıdığı risksiz getiri imkânı yüzde 42’i.

Riskten arınmak için devlet tahvillerine yatırım yapsanız 22’lik cüzi bir faiz getirisine razı olmak zorundasınız. Son çare başka bir yol olarak güvendiğiniz şirketlerin borçlanma araçlarına yatırım yapmak aklınıza geliyor.

Şirketlere borç vermek yani onların çıkardığı tahvilleri satın almak onların iflası dahil bir dizi riski sırtlanmak anlamına gelir. Zaman zaman şirketler mevcut yükümlülüklerini vaktinde karşılayamadıkları için ‘temerrüde’ düşebilir.

Dolayısıyla Borsa İstanbul’da halka arz olduğu için finansal tablolarını ayrıntılı bir şekilde halk ile paylaşan şirketlerin tahvillerine yatırım yapmak kısmen daha güvenlidir.

Bu doğrultuda mevcut olarak en güvenilir ve en yüksek getiri potansiyeli olan şirketlerin başında Türkiye’yi küresel arenada en iyi temsil eden şirketlerden birisi olan Şişecam geliyor. Şirketin yüzde 57,36’lık bir bileşik faiz imkanı sunan “TRFSISE92416” kodlu tahvili, yatırımcısına 362 gün gibi bir sürede yaklaşık yüzde 50’lik bir kazancı temin ediyor. Şişecam’ın güncel olarak hisse senedi fiyatı 53 TL’nin biraz üzerinde bulunuyor. Bu haliyle şirkete yatırım yapmanız ve tahvil getirisinden daha büyük bir getiriyi elde etmeyi amaçlamanız durumunda, şirkete ait hisse senedinin gelecek 362 gün içerisinde en az 80 TL fiyata çıkması gerekiyor.

Bir diğer yüksek getiri potansiyeli sunan Borsa İstanbul şirketi ise yüzde 61,62’lik bileşik faiz imkanı sunan Karsan Otomotiv’in “TRFKRSNE2419” kodlu tahvili. Vade sonu 362 gün sonrasını işaret eden tahvilde 1000 TL’lik bir yatırımın yatırımcısına getirisi yaklaşık 550 TL. Yani bu “stopaj” vergisi ödendikten sonra bile yaklaşık yüzde 54’lük bir kazanç anlamına geliyor. Şirketin bir adet hissesinin fiyatı Borsa İstanbul’da 12 TL’ye yakın. Yüzde 54’lük kazancı temettüler hariç bu şirketin hisse senedi fiyatındaki artıştan elde edebilmek için, bir adet Karsan hissesinin değerinin gelecekteki 362 gün içerisinde yaklaşık 18 TL’ye yükselmesi gerekiyor.

Bir şirkete yatırım yaparken genellikle o şirketin iflas etmeyeceği varsayımına dayanarak bu yatırımı yaparız. Mevcut durumda bazılarımız Borsa İstanbul’un hızlı ve aşırı değerlendiğini düşünürken, finansalları iyi incelenen şirketlerin tahvillerine yatırım yapmak, portföyleri çeşitlendirmek açısından kıymetli olabilir.