Seçim sandıklarında enflasyon canavarının marifeti: İktidarı kaybettirir, muhalefeti kazandırır

Yayınlama: 06.04.2024 10:22:00 Güncelleme: 06.04.2024 10:21:28

Seçim sandıklarında enflasyon canavarının marifeti: İktidarı kaybettirir, muhalefeti kazandırır

Aslında gerçekte var olmayan canavar, korku ve endişe yaratmak amacıyla sadece mecazi bir ifade olarak dilimizde sıkça kullanılmaktadır.  Enflasyon ile birlikte “enflasyon canavarı", enflasyonun ekonomiye zarar verici etkilerine vurgu yapmak için kullanılmakta ve ekonomiye zarar veren bir saldırgan olarak bilinmektedir.

Son iki yıldır Türkiye’de enflasyon, vatandaşların yaşam standardı üzerinde büyük bir belirleyici etkiye sahip. 31 Mart seçimleri, bu önemli etkiyi bir kez daha gündeme getirdi. Sandık sonuçlarında enflasyon canavarının nasıl bir rol oynadığını yirmi yılı aşkın bir süredir ilk kez AK Parti’yi ana muhalefet partisi CHP’nin gerisinde bırakmasıyla anlayabiliriz.

SANDIK SONUÇLARI VE ENFLASYON İLİŞKİSİ

Seçim sandıklarında alınan sonuçlar, ekonomi politikalarının halk üzerindeki etkisini göstermektedir. Sandıklarda oy kullanan vatandaşlar, fiyat artışları ve satın alma gücünün azalması anlamına gelen mevcut ekonomik gerçekliği göz önünde bulundurarak tercihlerini yaparlar.

George W. Bush'un baş ekonomi danışmanı olarak da görev yapmış ve Harvard Üniversitesi'nde ekonomi profesörü olan Gregory Mankiw, makroekonominin siyaseti ya da doğrudan seçimleri nasıl etkilediğine dair yazdığı makroekonomi kitabında ABD ekonomisine dair açıklayıcı ve kantitatif örnekler kullanır. Mankiw, hoşnutsuzluk endeksinin enflasyon oranı, işsizlik oranı ve gelir artış oranının birleşimiyle hesaplanabileceğini öne sürmüş. Bu üç makro değişkenden enflasyon ve işsizlik kısa dönemli etkileri olduğundan bunlardan meydana gelen değişmelerin günlük hayatı derinden etkilediğini ve halk tarafından yakından izlendiğini, iktidarın başarı performansının değerlendirilmesinde birincil derecede önemlidir.  

Mankiw, çalışmalarında enflasyon ve işsizlik durumunun seçim sonuçları üzerinde büyük etki gösterdiğini, bu değişkenler kötüye gittiğinde Beyaz Saray'ı kontrol eden partide değişiklik olma eğilimi olduğunu ileri sürerek, bunu açıkça gösterebilmek için kronolojik olarak aşağıdaki tabloyu kullanmaktadır.

1976’da enflasyon (%5,8) ve işsizlik (%7,7) oranlarının her ikisi de yüksek olduğundan görevdeki cumhuriyetçi Ford kaybeder.  1980’de enflasyon (%13,5) çok yüksek ve işsizlik (%7,1) hala yüksek ve işbaşında olan demokrat olan Carter kaybeder. 1984 işsizlik hâlâ yüksek ama enflasyon (%4,3) daha düşük olduğunda görevdeki Reagan tekrar kazanır.  1988’de enflasyon (%4,1) hemen hemen aynı fakat işsizlik (%5,5) çok daha düşük. İktidar partisi yine kazanır. 1992’de enflasyon (%3,0) düşük, ancak işsizlik (%7,5) çok daha yüksek görevdeki Bush kaybeder demokrat Clinton kazanır. 1996’da işsizlik (%5,4) çok daha düşük, enflasyon (%3,3) görevdeki Clinton tekrar kazanır. 2000 yılında enflasyon ve işsizlik iyi durumda olmasına, görevdeki parti adayı demokrat Gore halk oylarının çoğunluğunu kazanmış olmasına rağmen mahkeme kararıyla rakibine kaptırdı. 2004’te işsizlik biraz daha yüksek, ancak 2001'deki durgunluğa göre daha düşük sayılır ve enflasyon (%3,3) düşük olduğundan işbaşındaki Bush II tekrar kazanır.

Bu süreci daha sonra iktidara gelen Obama, Trump ve Biden için de uzatabilmek mümkün, ancak kıssadan hisse işsizlik ya da enflasyondan biri ya da her ikisi yüksek olduğundan bunu yaşayan ve takip eden halk hemen iktidarın seçim karnesine başarısız notu verip iktidardan düşürebiliyor.

Bu enflasyon canavarı sürecini Türkiye için ele aldığımızda benzer bir tablo karşımıza çıkıyor;

-1997-2002 döneminde enflasyon (%57,9) çok yüksek ancak işsizlik (%8,3) düşük olmasına rağmen AK Parti hükümeti işbaşına geldi.
-2003-2007 döneminde enflasyon (%12) çok düşük, işsizlik %10,6’a çıkmasına rağmen işbaşında olan AK Parti yola devam ediyor.
-2008-2012 için enflasyon tek haneye (7,8’e) kadar düşmüş olması, işsizliğin yine bir miktar artmasına karşın (%11,2) iktidarın yürütmede yolculuğu devam ediyor.
-2013-2017’de ise enflasyon (%8,7) düşük ve işsizlik (%10,3) bir miktar düşmesiyle iktidar üçüncü kez işbaşında kalmayı başarıyor.
-2018-2023 dönemi için olaylar ve gelişmeler biraz farklılaşıyor. İçinde pandemi, savaş ve deprem var. Enflasyon (%38,3) yükselmiş, son iki yılın enflasyonu %65’e kadar çıkmış, işsizlik (%11,2) dönem ortalaması artmış olsa da son yılda tek haneye (%8,3) kadar düşmüş olmasıyla AK Parti hükümeti dördüncü kez iktidarda kalmayı başarmıştır.

Ancak geçen pazar günü yapılan yerel seçimlerin sonuçlarına bakıldığında son iki buçuk yıldır artan enflasyonun gecikmeli etkileri her ne kadar yerel seçim olsa da sandığa yansımış gözükmektedir. Genel seçimlerde Erdoğan’ın AK Parti’nin ötesinde halk nezdinde ayrı bir tercih ve teveccühü olduğunu da söylemek gerek. Ancak söz konusu tercih ve teveccühün de bu yıl ve önümüzdeki üç yıl içinde enflasyonun tek haneye düşürülmesiyle çok bağlantılı olmasıyla ilişkili olduğunu dikkate almak gerek. O yüzden bu hafta açıklanan mart ayı enflasyonu yılın ikinci çeyreğinde beklenen dezenflasyon süreci için önemli bir kilometre taşıdır.    

MART AYI ENFLASYONU DEZENFLASYONA HİZMET EDEBİLİR Mİ?

Mart ayında enflasyon oranı aylık bazda %3,16 gerçekleşirken 1,43 puan katkı vererek yıllık enflasyonu %68,5’e çıkardı. Diğer aylardan farkı olarak 1,43 puanının 0,71’ temel mallar daha ziyade dayanıklı tüketim mallarından 0,62’si ise hizmetlerden kaynaklanmış. Yani enflasyonun çekirdeğinde hareketlenme var. Bunda kur hareketinin beyaz eşya, elektronik aletler ve mobilya gibi dayanıklı mallara etkisi fazla olmuş. Yüksek öğretim fiyatlarında hiçbir artış yokken okul öncesi ve orta eğitimde hızla artan fiyatlar oluşmuş. Ramazan ayı kırmızı ve beyaz et fiyatlarına %15-20 gibi büyük zamlara neden olurken yumurta, süt ve tereyağında fiyatlar düşmüş veya %1’in altında çok az artmış. Bunlarla birlikte yerel seçim öncesi artan dolar ve petrol fiyatlarına rağmen mart ayının yüzde 3 seviyelerine gelmesi sonraki aylar için ümit verici sayılır. Döviz kurunun TCMB’nin politika faizini 500 baz puan artırmasıyla sakinleştiğini, ancak enflasyon dinamiklerinden hizmet enflasyonun yapışkanlığı ve beklentilerin çıpalanmasında henüz gözle görünür bir iyileşmenin görülmediğini söyleyebiliriz. Yine fiyatların artmasında en önemli dinamiklerden ücret ve vergiler hükümetin bundan sonraki tutumuna bağlı olacaktır. Bu meyanda Bakan Şimşek’in fiyat istikrarı için ne gerekiyorsa yapılacak ve bu hafta yapılan Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda temel öncelik olan enflasyonla mücadelenin sürdürüleceği sözü ve kararları önemli olsa gerek.

Sözün özü, Mart ayının %3,16’lık enflasyonu beklenen dezenflasyona kapıdan baktırdığını, eğer beklentilerde iyileşme, ücret ve kur artışında yavaşlama, iç talepte yeterli kemer sıkma olmazsa fiyat istikrarı için ya da canavarı yok etmek için uzunları yaktıracağını ima etmektedir.