Geride bıraktığımız hafta Türkiye ekonomisine dair büyüme verilerini izledik. TCMB’nin sıkılaştırıcı adımlarına rağmen son iki çeyrektir görece hızlı büyümesini sürdüren Türkiye ekonomisi, 2023 yılının son çeyreğinde yüzde 4,0 ve 2023 yılının tamamında ise yüzde 4,5 büyüdü. Böylece Türkiye ekonomisinin büyüklüğü 1 trilyon doları aşmış oldu. 2023 yılı kişi başı geliri ise 13.110 dolar ile rekor kırdı. Piyasa beklentilerinden iyi gelen büyüme verileri, aynı zamanda yüzde 4,4 olan Orta Vadeli Program (OVP) ile de uyumlu gerçekleşti.
Türkiye’nin ortalama büyüme hızı tarihsel olarak yüzde 5 dolayındadır. Bu oran dikkate alındığında, her ne kadar 2022 yılına kıyasla büyüme hızı 2023 yılında yavaşlamış olsa da, görece tarihsel ortalamasına yakın gerçekleştiğini ifade edebiliriz.
Ekonominin başlıca sektörleri baz alınarak hesaplanan üretim yöntemine göre 2023 yılının son çeyreğindeki gelişmelere baktığımızda, geçen yılın aynı döneminde yüzde 10,8 artış ile inşaat en hızlı büyüyen sektör olurken, yüzde 7,4 ile finans ve sigorta faaliyetleri ikinci sırada yer aldı. 2023 yılının tamamında ise finans ve sigorta faaliyetlerinin toplam katma değeri yüzde 9,0, inşaatın yüzde 7,8 olurken, hizmetlerin katma değeri yüzde 6,4 olarak gerçekleşti.
Harcama yöntemiyle milli gelir hesaplarında ise hane halkı harcamaları 2023 yılının son çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 9,3 arttı. Kamu harcamaları yüzde 1,7 ve gayrisafi sabit sermaye oluşumu ise yüzde 10,7 arttı. Aynı dönemde mal ve hizmet ihracatı yüzde 0,2 ve ithalat ise yüzde 2,7 artış gösterdi. Bu çeyrekte ithalattaki ivme kaybı ve ihracatın katkısının görece düşük kalması, tüketime dayalı büyümenin sürüldüğünü gösterdi. Nitekim 2023 yılı genelinde yüzde 12,8 ile hane halkı harcamaları en yüksek katkıyı sağlayarak tüketim ve harcama eğiliminin güçlü kalmasını sağladı. Bu bize, faiz artışları ve sıkılaştırıcı para politikası uygulamalarına rağmen, enflasyonun görece yüksek seyretmesinin, hane halkı harcama eğilimini desteklediğini göstermekte. Bu anlamda, GSYH’nın yaklaşık yüzde 60’ını oluşturan hane halkı harcamalarını kısıtlama konusunda, 2023 yılının ikinci yarısında öne çıkan sıkılaştırıcı politikaların etkisinin sınırlı kaldığı görülüyor. Dolayısıyla toplam talebin güçlü kalmayı sürdürdüğü bir ortamda enflasyonist risklerin devam etmesi söz konusu olacaktır. Yıl sonunda enflasyonu yüzde 36 seviyesine getirmeyi hedefleyen TCMB için bu durum bir zorluk oluşturabilir.
Ekonomi büyürken, enflasyon ve cari işlemler açığının görece yüksek seyretmesi göz önüne alınırsa, faiz artırım olasılığı önümüzdeki dönemde gündemin ilk sıralarında yer alacak gibi. Nitekim son PPK metninde, enflasyon görünümünde belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda para politikası duruşunun sıkılaştırılacağına işaret edilmişti. Ayrıca yerel seçimler sonrasında TCMB’den faiz artışı olasılığının konuşulduğunu da dikkate alırsak, güçlü kalmaya devam eden talebin, faiz artırım olasılığını güçlendirmesi söz konusu olacaktır. Bu anlamda, Nisan ve devam eden aylardaki toplantılarda TCMB’den gelecek adım ve açıklamalar daha da önemli hale gelmekte. Bu süreçte, TCMB’nin talebi baskılamak için faiz oranlarını mı, yoksa alternatif sıkılaştırıcı araçları mı tercih edeceği ise enflasyondaki seyre bağlı olarak değişebilir.
Büyüme rakamlarının piyasalar üzerindeki etkisine baktığımızda ise kapsamlı ve ayrıntılı olması nedeniyle gecikmeli olarak yayınlanan milli gelir hesaplarının piyasalar üzerindeki anlık etkileri görece sınırlı olmaktadır. Orta vadede ise hızlı artan taleple birlikte şirket kârlarındaki yükselişe bağlı olarak, büyümenin, finansal piyasalarda, özellikle de borsada destekleyici olması beklenebilir. Ancak GSYH büyümesinin ve kompozisyonun, mevcut durumda TCMB tarafında nasıl aksiyon alınacağına dair soruları gündeme getirmesi, piyasalar için geleceğe yönelik beklentilerin şekillendirilmesinde asıl belirleyici olacaktır. Her ne kadar beklentilerin üzerinde gerçekleşen büyüme oranları, Türkiye ekonomisinin geleceğine yönelik iyimserliğin artmasını desteklese de, piyasalar açısından, ekonomilerde sürdürülebilir büyüme ve istihdam artışının önemli olduğu unutulmamalı…