Kontrolsüz güçsüzlük

Yayınlama: 05.08.2023 10:40:00 Güncelleme: 05.08.2023 10:38:24

Kontrolsüz güçsüzlük

Bir zamanlar dilimizden düşmeyen slogandı bu “Kontrolsüz güç, güç değildir”. Bu düsturu öyle sahiplenmişiz ki kontrolü hiçbir zaman hiçbir yerde elden bırakmak istemiyoruz. Hatta güçsüz olduğumuzda bile. “Kontrolsüz güçsüzlük” dahi kabulümüz değil, güçsüz olduğumuz alanlarda bile mutlaka bir kontrol ihtiyacı hissediyoruz. Ekonomide ise kontrol işi Adam Smith’ten bu yana tartışılır olmuş. Bilinen ifadesiyle “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”.

Bundan önceki Türkiye Ekonomi Modeli (TEM) döneminde kontrol konusunda birçok düzenlemeye imza atılmıştı. Bankacılık sektöründen, sanayiye hatta otomobil fiyatlarından ev sahibi kiracı ilişkilerine. Düşük faiz yüksek enflasyon döneminde hayata geçirilen 100’ü aşkın kontrol ya da regülasyonlara uyum konusunda bankacılık sektörü oldukça zorlanmıştı. Bu düzenlemeler faizin sınırından, kredi büyümesine, dolaylı yollardan dayatılan tahvil tutma zorunluluğundan döviz/TL mevduat dengelerine kadar uzanıyordu. Bu düzenlemelerin sayısı o kadar fazla ve o kadar karmaşıktı ki yeni Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan tüm bunları geçmiş dönemden kalan önünde bulduğu bir “hediye” olarak niteledi. Hatta düğüm ifadesini de kullanarak “tek tek çözmek zorundayız” vurgusunu yaptı.

Kontrol konusundaki maharetimiz kur cephesinde kimi dönemlerde kendisini gösterdi. Benim “cetvel ile çizilmiş gibi” diyerek karikatürize ettiğim grafikler ile Dolar/TL hayatın olağan akışına ters şekilde ve sürelerde adeta sabit durdu. Kuru kontrol ederken bedel, Merkez Bankası rezervlerinin swap hariç net şekilde bakıldığında eksi tarafa geçmesiydi. Kur konusundaki kontrole o kadar alıştık, o kadar normal gelmeye başladı ki kimi zaman kur hafifçe yukarı hareketlendiğinde “olağanüstü” bir şey mi oluyor diye düşünür olduk.

Kontrol sadece finansal sistemle sınırlı değil bu arada. Ekonomi yönetimi geçtiğimiz dönemlerde gıda fiyatlarını kontrol etmeye çalıştı. Hatta marketleri denetleme görevi yürüten enflasyon ile mücadele timleri kuruldu. Ancak tüm bu kontroller pek işe yaramadı. Bir ürünün fiyatını kontrol edip baskıladığınızda zarar eden çiftçi onu üretmekten vazgeçti. Belki o sene için kontrol altına alsanız bile bir sonraki yıl arzdaki azalma nedeniyle o gıda ürününde fiyat yeniden yükselişe geçti.

Vatandaş negatif reel faiz ve yüksek enflasyon ortamında kendisini korumak için ev ve araba almaya yöneldi. Bayilerde sıfır araba bulunamayınca ikinci el fiyatları sıfır km araba fiyatını geçti. Ticaret Bakanlığı şikayetler üzerine “online ilan sitelerindeki ikinci el otomobil fiyatı bayideki sıfır fiyatı geçemez” diye düzenlemeye giderek fiyatları kontrol etmeye çalıştı. Ancak uyanık vatandaş bu kez de ilan sitelerindeki fiyata bir “0” eksik yazarak arabasını koydu. Bu durum da fark edilince “aracın üzerindeki 200 bin - 300 bin TL’lik aksesuar” detayları ile kontrollerin üzerinden atlandı.

Devlet konut fiyatları ile paralel tırmanışa geçen kira fiyatlarını baskılamak için yüzde 25 artış sınırı getirdi. Ancak bu düzenlemeye uyan kişi sayısı konusunda ciddi şüpheler oluştu. Ya kiracı bu kadar malın ve hizmetin fiyatı artarken ev sahibi ile kötü olmamak adına daha yüksek artışlar yaptı. Ya da ev sahibi değişik yollar ile kiracısına daha yüksek zammı dayatan yollara girişti. Maalesef istenenin aksine kira artışının yüzde 25 ile sınırlı kalmadığı TÜİK’in rakamlarına kadar yansıdı.

Ekonomideki kimi dönemsel, kimi seçimsel bu kontrol çabaları bir süre başarılı olsa da sürdürülebilir değildi. Hatta biriken basınç misali mal ve hizmet fiyatları olması gerekenin de üzerinde arttı. Enflasyonu değil fiyatları kontrol altına almaya çalıştığımızda sonuç hep geçici ve başarısız oldu.